Aynı titreşim katsayısına sahip insanların bile bir olaya farklı bakabileceklerini de dün Engin Ardıç'ın "Entelektüel Cavit" hakkındaki yazısını okurken gördüm.
Japon yönetmen Kurosawa da gerçeğin göreceli bir kavram olduğunu ve bu gerçeğe tanık olan insanların konumlarına ve değer yargılarına göre, gerçeğin de şekil değiştirebileceğini "Raşomon"da filmleştirmemiş miydi.
Önceki gün toprağa verdiğimiz "Entelektüel Cavit", Çiçek Pasajı'ndaki Huzur meyhanesinin işletmecisiydi.
Engin Ardıç onu "Huysuz Virjin"e benzeten şu değerlendirmeyi yapmıştı:
- Cavit müşteriye köpek muamelesi ediyor, içki ya da meze isteyeni azarlıyor, yanından geçerken bir tutam istavrit alıp bir müşterinin ağzına sokuyor, masadan bir turp alıp başka bir müşterinin kafasına fırlatıyor, sonra da gelip onunla "entellektüel olduğu varsayılan", aslında gündelik politikadan ileri gitmeyen tartışmalara giriyordu... Arada onlara hakaretler de yağdırıyordu...
Herkese itibar ederdi
Ben de Cavit'i tanıyan, onun müşterisi olmuş bir eski Beyoğlu bağımlısıyım.
Onun kimseyi aşağıladığını veya hakaret ettiğini görmedim.
Aksine herkese "Ekselans" muamelesi yapardı. Bu nedenle "Huzur" tutunmuştu.
Entelektüel Cavit'in ölümünü gerçekten özlü biçimde Hürriyet'te haberleştiren Bülent Ovacık, onun özelliklerini şöyle vurgulamıştı:
- Cavit Güneş, masaya oturmaz, müşterileriyle ayakta muhabbet ederdi. Kibarlığı da dillere destandı. "Çek ekselansa bir arjantin, monsenyora çiroz getirelim, bol dereotlu" talimatları, yıllarca Huzur'un dört duvarı arasında çınladı durdu. Meyhaneye gelen hanım müşterilerine, bulup buluşturur mutlaka bir gül verirdi.
Ardıç'tan Taner'e
Engin Ardıç, Entelektüel Cavit'in müşterilerini de sınıfsal bir tabana oturtmuş ve şöyle yazmıştı:
- Kompleksler içinde kıvranan aydınımız, özellikle "meyhane sosyalisti" tabir edilen serseri takımı, Cavit'i pek sevdi. Böylece "halkla diyalog kurduklarını" falan sandılar. Ya da içinde debelendikleri pis "mazoşizmin" tatminini orada buldular. Hem büyüklük hevesleri hem de gizli aşağılık duyguları "kompanse" edilmişti.
Yıllarca Huzur'un masalarında dirsek çürütmüş bir müşteri olarak, ideolojik ve sınıfsal kaygısı olmayan insanların bu mekânda çoğunluğu oluşturduklarını biliyorum.
Haldun Taner de şöyle anlatmıştı Pasaj'ın sınıfsal yapısını:
- Müşterilerin hepsi birbirinden renkli, canlı ve çelişkendi, iflah bulunmaz esrarkeşle snob aydın, sırıtık turistle karamsar sanatçı, ipini koparmış aylakla çiçeği burnunda asistan, dejenere mirasyedi ile ağır işçi burada dirsek dirseğe kafa cilalardı.
Aslında Çiçek Pasajı'nı "Farklı" kılan portrelerden biriydi Entelektüel Cavit.
Midye dolması doldurup tüm Çiçek Pasajı masalarına servis yapan Haydar, akordeonu ile masa masa dolaşıp biranın yanına müzik de katan Madam Anahit, hindi ikramiyeli piyango çekilişleri yapan Ahmet de bu portrelerdendi.
Neden Entelektüel?
Cavit, Çiçek Pasajı'na 1969'da gelmiş... Bülent Ovacık'ın haberine göre ona "Entelektüel" lakabını, 1952'de Sev-İç'de garsonluk yaparken Doğan Nadi takmış.
"Entelektüel Cavit"in ölüm haberi sayısız çağrışım yaptırdı bende.
Annem ve babamla Degustasyon'da Pasaj'a bakan pencerenin yanında otururduk. Masaya Degustasyon'un yemekleri servis edilirdi, pencereden de Pasaj'ın karidesleri, midye dolmaları falan gelirdi.
Orhan Veli "Canan ki Degustasyon'a gelmez / Balıkpazarına hiç gelmez" diye şiirleştirmişti o günleri... O günlerden bazıları 6-7 Eylül 1955 öncesi İstanbul'undandı.
Pasaj'ın da tıklım tıklım dolu olduğu sıralarda, Doğan Nadi ve ekibi eski Park Otel'in barına yapışık yaşarlardı.
Doğan Nadi ile Orhan Boran'ın Park Otel'den çıkarken kapıda çarpıştıkları ve "Pardon" yerine birbirlerine "Çın çın" dedikleri de anlatılırdı o günlerde.
Sevgili Engin Ardıç'ın Entelektüel Cavit'in kimliğinde ve mekânında birilerine neden sinirlendiğini bilemiyorum... Bütün bunların hepsi bir zamanlar hepimizin hayatı değil miydi?
Ben Beyoğlu'na da, Çiçek Pasajı'na da Salah Birsel gibi bakmayı tercih edenlerdenim.
Entelektüel Cavit'i de mesleğinin hakkını veren eski bir dost olarak rahmetle anıyorum.