Savaş Ay'ı tanımazken Şükran Ay'ın şarkılarını dinlerdim. Savaş'la hem meslektaş, hem arkadaş olduktan sonra, Şükran Ay benim için "Arkadaşımın annesi" de oldu.
Dün onun bir kalp krizi geçirdiğini oğlunun yazdıklarından öğrendim.
Bu krizi atlattığını ve sağlığına kavuşmakta olduğunu öğrenince de tabii ki sevindim.
Ve Savaş Ay'ın annesini şu satırlarla anlattığını okurken de hem güldüm hem de yokluğunu her an yüreğimde hissettiğim babaannemi hatırladım.
Babaannem iyice yaşlandığında, duyamadığı kelimelerin yerine kendince uygun bulduklarını üretirdi.
Televizyonda haberleri izledikten sonra bir gün bana sormuştu:
- Bu siyasetçiler durmadan zırva toplantıları yapıyorlarmış. Zırva toplantısı niye yapılır ki?
Babaanneme "Zırva"nın "Zirve" olduğunu anlatmıştım.
Ama içimden de, Ankaralıların ucu açık ve sonuçsuz birlikteliklerine zirve yerine zırva denilmesinin daha doğru olacağını da düşünmüştüm...
Savaş Ay da annesinin kalp krizi geçirdiğini duyduktan sonra Kardiyoloji Enstitüsü'ne koşuyor. Orada "Ergenekon" sanıklarından Prof. Dr. Mehmet Haberal da yatmakta olduğu için alınmış yoğun güvenlik önlemleri arasından geçip, annesinin yatağının başucuna geliyor.
Ergenekon ve Estergon
Sonrasını şöyle anlatmış:
- ...Aha anamı gördüm sol tarafta 2'nci yatakta yatıyor. Göz ucuyla bakıyorum ki tam karşıda Haberal Hoca'nın yatağı. Jandarmalar oraya seğirtip perdelerini kapatıyor, önünde esas duruş nöbete başlıyorlar. O haliyle bile annem, beni o halimde bile güldürmeyi başarıyor. İsimleri, olayları hep karıştıran KalbSultan fısıldıyor: "Oğlum sitem etme askerlerimize. Estergon davasından Elibol Hoca yatıyor karşı yatakta."
Çarpıcı yanılgılar aslında bunlar.
Ergenekon'dan kalkıp Estergon'a kadar gelebilen bir ulusun, 2'nci Dünya Savaşı sonrası Avrupa demokrasisini simgeleyen Avrupa Konseyi'ne kurucu olduktan sonra modern, postmodern, analog ve dijital askeri darbeler yaşaması ve sonunda yine "Ergenekon"a kilitlenmesi acaba kozmik bir şaka mı?
Ankara zirvelerinin dünya zirvelerinden kopup yerel zırvalıkları ön plana almasının ve yaşanan evrensel zamanı sürekli gecikmeli algılamasının bir sonucu değil mi bu?
Şimdi yine aynı noktada mıyız acaba?
Devleti ve sivil demokrasiyi evrensel ölçülerde yeniden yapılandıracak özgürlükçü bir anayasanın yapılmasını beklerken bir Ankaralı kalkıp "Ne siyasi ne de ekonomik durumlar yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulmasını gerektiriyor" derse, bunu zirvelerin mi yoksa zırvaların mı düşüncesi olarak değerlendireceğiz.
Unutulmaması gereken bir büyük gerçek var.
Riskler artıyor
Dünya da ülkeler de insanlara benzemeye başladı.
Hiç beklenmedik anlarda, hiç öngörülemeyen, çok dramatik ve çok radikal değişimler, tıpkı kalp krizleri gibi insan topluluklarını vurmaya başladı.
Siz 25-30 yıl önce Sovyet İmparatorluğu'nun çöküp dağılacağını, Komünist Çin'in dünyanın kapitalist ekonomileri ile entegrasyona gireceğini, El Kaide'nin Amerika'yı vuracağını, Irak'ın ve Afganistan'ın Amerika tarafından işgal edileceğini düşünebilir miydiniz?
Bırakın bunları... Şu an yaşanan global ekonomik krize dünyanın en büyük finans kurumlarının hazırlıksız ve açık hesaplarla yakalanacaklarını, geçen yıl bu vakitler kim tahmin ediyordu ki?
"Böyle gelmiş böyle gider, bize bir şey olmaz" diyerek zirvelerdeki zırvalıkları sürdürmenin çok büyük riskler taşıdığını herhalde anlamamız gerekiyor artık.
Savaş Ay'ın annesi olan ve benim Savaş Ay'ı tanımadan çok önce şarkılarını dinlediğim sevgili Şükran Ay'a da, karşısında "Estergon davasından yatan Elibol Hoca"ya da geçmiş olsun diyorum.
Artık Recep Birgit'ten "Estergon Kalesi su başı durak/ Kemirir gönlümü bir sinsi firak"ı dinleyip, kendimi iki ucu da açık zamana bırakmaktan başka yapacak bir şey yok.