Almanların Yahudi Soykırımı'nın manevi ağırlığını sonsuza kadar taşıyacaklarını anlatan sayısız fıkra vardır.
Bu fıkralardan birini belki duymuşsunuzdur.
Almanyalı bir Yahudi esnaf komşusunun dükkânına girer ve öfkeyle bağırır:
- Artık dayanamıyorum... Bu ülkeyi yarın terk edip, gideceğim.
Dükkânın sahibi "Ne oldu ki böyle tepkilisin; neden Almanya'yı terk edeceksin" diye sorar komşusuna.
Yahudi cevap verir:
- Yarın Almanya'daki bütün terzileri ve bütün Yahudileri tutuklayacaklarmış!..
Dükkânın sahibi şaşkın...
- Terzileri neden tutuklasınlar ki, deyince bizimki bağırır...
- İşte bu yüzden Almanya'yı terk edeceğim!..
Alman dükkân sahibine bir ırkın mensuplarının tutuklanmalarını doğal karşılatıp, bir mesleğin sahiplerine böyle bir şey yapılmasını yadırgatan düşünce yapısı, bu fıkranın vurgulamak istediği noktayı oluşturuyor.
Acaba bizim toplumsal düşünce yapımızda da bu tür bir durum var mı kuşkusu zaman zaman gündeme gelmez mi?
Bu durumun adına acaba "Militarizm" mi demeliyiz?
Eyvah ki eyvah
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un adına "İletişim Toplantısı" denilen ve daha çok bir basın toplantısına benzeyen son etkinliği ertesinde medyada yer alan yorumları herhalde sizler de okudunuz, izlediniz...
Mesela Org. Başbuğ'un "Demokrasi düşmanları TSK'da barınamaz, biz demokrasiye bağlıyız" çizgisindeki açıklaması, bazı " Sivil" yorumcuları endişelendirmişti.
Bunlardan bazıları "Eyvah, ülkeyi yönetmek sorumluluğu artık biz sivillere yüklendi, şimdi ne yapacağız" telaşı içindeydiler.
Bazıları ise kendilerini bu zor durumdan soyutlayarak, ülkeyi tek başlarına yönetmek sorumluluğunu yüklenmek durumundaki öteki sivillere acıyarak "Bakalım şimdi ne yapacaksınız" demekteydiler.
Org. Başbuğ'un eline boşaltılmış bir LAW aygıtını alarak "Efendiler bu silah değil mühimmattır" demesi de, bazı yorumcular için bundan önce Weber'i ilk kez Genelkurmay Başkanı'ndan duyup aydınlananların mutluluğunun tekrarlanmasına neden olmuştu.
LAW'ın ne olduğunu Genelkurmay Başkanı gazetecilere anlatmadan önce bazı meslektaşların ileri giderek bunu okurlarına anlatmış olmaları da, herhalde eleştirilmelidir.
Meğer neymiş?
Örneğin İsmet Berkan, 24 Nisan'da bu konuya şöyle girmişti Radikal'deki yazısında:
- Bizde bir türlü nasıl yazılacağı ve telaffuz edileceği çözülemeyen 'LAW' aslında bir kısaltma: Light Antitank Weapon'un, yani 'Hafif Antitank Silahı' nın kısaltması.
Amerikan menşeli olan ve Kore Savaşı ertesinde 'Bazuka' nın yerini alan bu silah Türkiye'de Makine Kimya Endüstrisi tarafından üretiliyor. Türkiye'deki adı HAR 66. Daha da ilginci Türk tasarımcılar silahın savaş başlığını iyice geliştirmişler ve MKE de silaha 'HAR 66-Eşek Arısı' ismini vermiş.
- Bu silah, ciddi bir çatışma silahı ve sadece askeri mühimmat depolarında bulunuyor. Oysa hatırlayanlar olacaktır, yıllar önce Dev-Sol terör örgütü İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bir kez bu silahla saldırmıştı. Silah etkili menzili dışından atıldığı için öyle büyük bir zarar vermemişti ama ordu malı bir silahın Dev-Sol gibi bir örgütün eline nasıl geçtiği de merak edilmişti.
Poyrazköy kazılarında çıkan bu "silah-mühimmat" tan beş tanesinin kullanılmış (veya tüketilmiş) olmalarına karşın, 12 tanesinin kullanılmaya hazır silah durumunda olmaları meselesi de, herhalde sorulması gerekenler arasında değildi.
Neticede, bir İletişim Toplantısı ertesinde aydınlanmış durumdayız...