Güftesi Şahin Çandır'a ait olan Kürdilihicazkâr şarkıda, "Unutmamak"ın sorumluluğu şarkılara yüklenir:
"Öyle dudak büküp hor gözle bakma
Bırak küçük dağlar yerinde dursun
Çoktan unuturdum ben seni, çoktan
Ah bu şarkıların gözü kör olsun"
Buna benzer bir şarkı "Bilgi ve iletişim çağı" için yeniden yapılsaydı, herhalde sözleri şöyle olurdu:
"Çoktan unuturduk yaşananları
Ah bu Google'ın gözü kör olsun"
Benim gazeteciliğimin gençlik yılları, arşivlerde ve kitaplıklarda geçti. "Dün"ü ancak oralarda bulabiliyordum. Bugün ise "Google"a, araştırmak istediğim konuyu yazıyorum ve sayfalarca bilgi birkaç saniyede ekrana dökülüyor.
Önce buhar makinesi, sonra içten patlamalı motor, nasıl beden gücünü neredeyse sonsuza kadar büyüten kaldıraçlar olduysa, bilgisayar, internet ve arama motorları da beyin gücünün ve belleğin kaldıraçları şimdi.
1967-69 YILLARI
Hukuk ve Adalet Şehidi Danıştay Yargıcı Mustafa Yücel Özbilgin'in cenaze töreninde tanık olunan sahnelere ve bazılarının bu trajik olayı siyasi kamplaşmaya dönüştürme çabalarına bakınca, 1967-69 yıllarına geri dönmeyi denedim. O dönemin iktidarı Adalet Partisi, Başbakanı Süleyman Demirel, Yargıtay Başkanı da İmran Öktem'di.
Muhalefet Partisi CHP, Ankara bürokrasisi ve "Aydınlar", Başbakan Demirel'i ülkedeki şeriat heveslilerini teşvik etmekle suçlarlardı. Bu arada MİT ve Siyasi Polis, Türkiye'de bir İslami rejim kurmayı amaçlayan ve "Kurtuluş Partisi" adıyla faaliyete geçen Hizb-üt Tahrir diye bir yeraltı örgütünün üyelerini yakalamıştı.
Buna ilişkin haberi, o dönemin ünlü sol kanat dergisi Ant şöyle vermişti:
- Turizm Tanıtma Bakanı Nihat Kürşat'ın turizmi geliştirmek amacıyla, tekke ve mescitlerin açılacağını müjdelediği (!) günlerden birkaç gün sonra harekete geçen Milli İstihbarat Teşkilatı ve Emniyet gazetelerin manşetlerde verdiği "İslam Devleti Kurmak için teşkilatlananların hazırladığı anayasa posta ile dağıtılıyor" haberinin ışığı altında bir operasyon hazırlanmıştı. (6 Haziran 1967)
Cumhuriyet gazetesinde ise, Hizbüt Tahrir'cilerin Başbakan Demirel'e yazdıkları "Açık Mektup"un haberi vardı:
- Muayyen emellerinizi gerçekleştirmek için İslam kisvesine bürünüyorsunuz. Biz biliyoruz ki, siz hiçbir kuvvet sahibi değilsiniz; sadece bir memursunuz, asıl iktidar ordunun elinde olduğu halde, siz halihazırdaki rejimin hizmetinde Müslüman kitleleri aldatmakta büyük rol oynuyorsunuz... Başarınızı türlü vesilelerle İslam kisvesine bürünmenize borçlusunuz. Mesela bazı camilerde sabah namazı kıldınız. Aldatma siyasetine devam ederek İslama bağlı bilinen bazı kişilere devlet dairelerinde vazife verdiniz. Sizin İslamiyete karşı sinsi rolünüzü açıklamayı vazife sayıyoruz ve size oy veren Müslüman kitleler önünde sizin hakiki hüviyetinizi ortaya koymak istiyoruz. (2 Eylül 1967)
ÖKTEM VE KONUŞMALARI
Yargıtay Başkanı İmran Öktem'in yeni Adli Yıl'ın açılışı töreninde bir yıl önce laikliği yorumlarken Voltaire'in bir sözünü tekrarlayarak "Tanrı'yı da insan yaratmıştır" demesi belirli çevrelerin tepkisine ve diğerlerinin de desteğine konu olmuştu. Öktem 1967'deki konuşmasında da şöyle konuşmuştu:
- Türkiye'de İslam Devleti ve hilafet rejimi kurmak, Türk milletini dini esaslara dayanan bir hukuk düzenine sokmak isteyen ve bunun için gizli ve açık çalışan mistik bir avuç meczub, ruh hastası veya dini kazanç metaı haline getirmiş kimseler, saf ve cahil yurttaşın varlığını, imanını geçim vasıtası yapmış olan bezirgânlar daima hüsrana uğrayacaklardır. (7 Eylül 1967)
Bütün bu gelişmelerde Başbakan Demirel'in konumu ise Forum dergisinde şöyle yorumlanmıştı:
- AP iktidarının ilk ayları, Sayın Başbakan'ın Hacıbayram Camisi'nde Cuma namazları kıldığı, evine din adamlarını davet ettiği haberleriyle geçmiştir. Bir dini bayram vesilesiyle, yine Başbakan'ın Bayram Gazetesi'nde yazmış olduğu başyazı henüz hatırlardadır. Bu ve buna benzer açılış törenlerindeki beyanları, din sömürücülüğü yapmayı bir hayat tarzı edinmiş olanlara sadece cesaret ve kuvvet kazandırmıştır. (15 Eylül 1967)
ÖKTEM'İN CENAZESİ
İmran Öktem 1 Mayıs 1969'da Ankara'da vefat etti... 3 Mayıs'ta Ankara Maltepe Camisi'nde yapılan cenaze töreninde, çoğunluğunu çember sakallı kişilerin oluşturduğu bir kalabalık cenaze namazının kılınmasını engellemeye çalıştı ve cami görevlileri görevlerini yerine getirmekten kaçındı. Olaylar sırasında camide bulunan ve saldırganlar arasında kalan İsmet İnönü'yü korumak amacıyla Nabi Alpartun adlı bir tuğgeneral tabancasını çekti. İnönü olaylar hakkında, "Her manasıyla kesin ölçüde bir 31 Mart Vakası'dır" derken, Başbakan Süleyman Demirel de "Hadise gayet üzücüdür" biçiminde konuştu. 7 Mayıs'ta, töreni engellemek isteyen kişileri ve onların koruyucularını potesto etmek için Ankara'da, geniş aydın çevrelerinin katıldığı ve Anıtkabir'de sona eren bir yürüyüş yapıldı.
Evet... Ah bu Google'ın gözü kör olsun. Aynı filmi farklı aktörlerle tekrar tekrar seyrettiğimizi hatırlattı bize yine. O zaman Adalet Partisi ve Demirel şeriat teşvikçisi diye suçlanıyordu, şimdi de AK Parti ve Erdoğan...