Artık öğrenmiş olmamız gerekiyor.
Eğer "Serbest kur", "Serbest faiz" ve "Sübvansiyonsuz fiyat" üçgeni ekonominizin üç temel direği haline gelmişse, Türk ekonomisinin alışık olduğu "Eski tür krizler"i yaşamazsınız. Yani döviz bitmez, piyasada mallar yok olup karaborsaya geçilmez.
Sadece fiyat hareketleri yaşanır.
Bu gerçeği 1980'li yıllarda "Özal reformları" ile öğrenmiş olmamız gerekirdi. Ama nedense iki kez unuttuk.
1994'te, faize müdahale edildi, petrol fiyatları sabit tutuldu ve arkasından 5 Nisan Krizi geldi.
2001'e dayanan dönemde de "Sabit kur"a geçildi ve sonunda 18 Şubat Ekonomik Krizi patladı.
"Serbest kur", "Serbest faiz" ve "Sübvansiyonsuz fiyat" olmasına rağmen hiç kriz olmaz mı sorusunun cevabı da tabii ki "Hayır"dır.
BEKLENTİLER
Piyasa "Serbest pazar ekonomisi" kurallarına uygun biçimde yaşamını sürdürürken, kamu eski alışkanlıklarını sürdürürse, bütçe disiplinine dikkat edilmezse, sosyal güvenlik harcamaları aktüeryal hesaplar gözetilmeden sürekli sübvanse edilirse, siyasetçiler ve bürokrasi istikrar ve güven ortamını hiçe sayıp birbirleriyle kavga ederse, politik ve ekonomik kriz iç içe geçmiş biçimde sahneye gelir. Çünkü ekonomi özünde "Beklentiler" üzerinde kuruludur.
Bir ülkenin ekonomik göstergeleri sağlıklı olsa da, eğer beklentileri olumsuz yönde etkileyen bir tablo varsa, bir anda insanlar dövize saldırır, borsadan kaçar, bankalara güven azalır, yabancı sermaye o ülkeden çıkmaya bakar.
Ama "Serbest kur", "Serbest faiz" ve "Sübvansiyonsuz fiyat" varsa, ne döviz yokluğu ne de mal sıkıntısı yaşanır. Sadece fiyatlar artar.
Bir de o ülkenin dışında gelişen global ekonominin dalgalanmaları vardır ki, bunlar doğa olayları gibidir. Enerji fiyatlarındaki şoklar, Amerikan dolarındaki dramatik dalgalanmalar, savaşlar, terörist saldırılar gibi... Bunlar karşısında ne yaparsanız yapın ulusal ekonominiz olumsuz etkilenir. Ama iç yapınız sağlamsa, olayları az hasarla atlatırsınız.
HEPİMİZ SORUMLUYUZ
Bizim ekonomimizde son iki günde yaşanan dalgalanmalar, kesinlikle bir "Kriz"in işaretçisi değildi. Ama hepimiz biliyoruz ki, dış ödemeler dengesindeki ve sosyal güvenlik harcamalarındaki açık gibi bazı kriz ateşleyicileri gündemimizde var. Bunun yanında enerji fiyatlarındaki yükselme, ABD yönetimindeki istikrarsızlık gibi olgular da global ekonominin gündeminde. Altın fiyatlarındaki yükselişin ana nedeni bu global kararsızlık ortamı değil mi zaten? Bir de içeride yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimine ve genel seçime ilişkin siyasal gerilmenin, bazıları tarafından "Rejim kavgası" biçiminde sunulması çabası var gündemde.
Bu noktada bazı gerçekleri yeniden hatırlamamız gerekiyor.
1- İktidarı, muhalefeti, laikçisi ve dincisi, cumhurbaşkanı ve başbakanı, köylüsü ve kentlisi ile aynı teknedeyiz ve aynı kaderi paylaşıyoruz. Siyasi ve ekonomik istikrarı korumak hepimizin sorumluluk alanında. Siyaseti birbirimizin kalesine ideolojik goller atmak mesleği olmaktan çıkarmalıyız. Türkiye'yi gerginliklerin ve kavgaların değil, demokratik uzlaşmaların ülkesi olarak göstermeyi başarmalıyız.
2- Döviz fiyatları yükselince, Merkez Bankası ne zaman satışa geçip arz yoluyla doları, Euro'yu ucuzlatacak diye beklemeyi artık bırakmalıyız. Bilmeliyiz ki, Merkez Bankası tüm rezervini satsa, bu dünyada tedavül eden dolar ve Euro rakamları karşısında denizde bir damladır. Merkez Bankası yüksek faizli YTL borçlanması yaptığı zaman da bizim piyasada döviz ucuzlar. Yani piyasadaki dalgalanmalara karşı Merkez Bankası'nın elinde sayısız enstrüman vardır.
3- YTL aşırı değerli olduğu zaman "Eyvah ihracatçılar zararda" veya "Eyvah lüks maddelerin ithalatı arttı" diye feryat edenler, döviz değerlenince de "Oh, ne güzel" diyecek yerde "Kriz geliyor" diye panik ataklara giriyorlarsa bu çok tutarlı bir davranış değildir.
Özetle, güç bela ve bunca krizden sonra içine girilen "Sürdürülebilir büyüme"nin ve "İstikrarlı ekonomi"nin kıymetini her kesim bilmelidir. "Tuzu kurular" nasıl olsa bize bir şey olmaz anlayışıyla, siyaseti bir kavga ortamına sürüklememelidir. Her yıl 1 milyonu aşkın genç emek pazarına iş bulmak için giriyor. Çevremiz zaten sıcak siyasi ve askeri kriz noktalarıyla dolu. Aklı başında insanlar "Gelecek seçim" kadar "Gelecek kuşaklar"ı da düşünür.
Herkes sayı ile kendine gelmelidir.