Şimdi "Kuş gribi krizi" ne yakalandık. Bütün kanatlı hayvanların etlerinden uzak durmaya, sofralarımızı onlara kapalı tutmaya çalışıyoruz.
Geçen yıllarda da "Deli dana" hastalığından ürküyorduk. Kırmızı ete hasret kalmıştık ve tavuk yemekten hepimiz gıdaklayacak hale gelmiştik.
Hayat böyle işte.
Eğer her türlü önlemin alınmasını sadece devletten beklemez ve hijyen kurallarına uyarsak, belirli bir süre sonra "Tavuk gribi" de geride kalacak. Manyas'ta ilk tavuk gribi vakası görüldükten bir ay sonra olay geride kalmamış mıydı?
Yapmamız gereken, öncelikle panik yapmamak, bilimin gerekli gördüğü şeylere eksiksiz uymaktır. Arkadaşımız Aslı Aydıntaşbaş'ın şu gözlemine aynen katılıyorum: Yine de kriz, kolay yönetilebilecek cinsten değil ve 4 Ocak'tan bu yana Sağlık ve Tarım bakanlarının büyük bir "Şeffaflık" içinde hareket ettikleri doğru. Herkesin hemfikir olduğu konu, bundan sonraki aşamada kriz yönetiminin en önemli ayağının halkı bilinçlendirmek olacağı.
Orada burada tavuğunu vermemek için çekyat'ların içine saklayan, "Karımı al, tavuğuma dokunma" diye bağıran memleketim insanlarını kuş gribinden, yabani kuşlardan, hasta tavukları kesip kafasıyla futbol oynamaktan uzaklaştırmak zorundayız.
"Halka ulaşmak" en temel konu. Yurdun dört bir yerinde kapı kapı dolaşıp kuş gribini anlatan Tarım İl Müdürlükleri elemanları iyi bir başlangıç.