Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Elinde çekiç olan, her şeyi çivi olarak görür..

Miletos'lu (veya Milaslı) Galen'in milattan önce 100'lü yıllarda yazıp resimlediği "Anatomi" kitabı Batı üniversitelerinin tıp fakültelerinde, Rönesans'a kadar anatominin tek kaynağı olarak kullanıldı. Ortaçağ'ın karanlığında bir cesedi alıp, inceleme amacıyla kesip biçmek günah sayıldığı için, kimse yeni bir anatomi kitabı yazmayı denemedi.
Sonra bir doktor bir savaş meydanından çaldığı cesedi inceleyince anlaşıldı ki, Galen'in kitabında incelenen vücut bir insanın değil bir maymunun anatomisini yansıtıyordu.
İnsan düşüncesindeki ve bilimdeki gelişmeleri tarih boyutunda gözlemlediğiniz zaman bu tür durumlar karşınıza çok sık çıkar.
Örneğin Katolik Kilisesi'nin Engizisyonu Galile'yi (1564-1642) mahkum ederken, Kardinal Bellarmine, bilgini şöyle suçlamıştı:
- Dünyanın güneş çevresinde döndüğünü iddia etmek, Hz. İsa'nın bir bakireden doğmadığını iddia etmekten farksızdır.
Katolik Kilisesi Galile'yi 1992'de affetti.
Özetle şunu söylemek istiyorum.
İnsanlar düşüncelerini veya yargılarını seslendirirken, öncelikle onları sabırla dinleyin. Sizin daha önce öğrendikleriniz ve "Kesin doğru" olarak kabul ettiğiniz bilgiler eksik veya yanlış olabilir. Size hoş gelmeyen, öğreniminize aykırı olan düşünceleri dinlemek zahmetine bile katlanmadan onları reddederseniz, aldığınız eğitim ezberletilmiş kalıpların yankılanmasından öteye bir anlam taşımaz ve siz de bir papağandan daha ileri düşünce hayatına sahip olamazsınız.
Yani karşıt veya farklı düşünceyi öfkelenmeden dinlemek, sabır veya hoşgörü gösterisi olmaktan öteye, uygar ve gelişmiş insan olmanın gereğidir.
Son olarak Başbakan Erdoğan'ın
"Başörtüsünü din ulemasına danışmak gerekir" doğrultusundaki sözlerine gösterilen bazı tepkilerde, Erdoğan'ı anlamaya çalışmak yerine, onu mahkum etmek çabasının izlerini görmedik mi? Oysa Erdoğan'ın bu sözlerini laikliğin gereklerine uygun bulan görüş sahipleri de var. Örneğin Yeni Şafak'ta Ali Bayramoğlu şöyle yazmıştı dün:
- Mahkemeler elbette bir dini hükmün dini anlamını ve meşruiyetini tartışamaz ve belirleyemez.. Tersi mantıktan hareket ederek, "ezanın, namazın dini anlamını ve uygulanma biçimini mahkemeler de belirler" denebilir mi?.. Bu yapıldığı andan itibaren ihlal edilen laiklik ilkesi olur... Bu ilke temel olarak dinin siyasi işlere karışmaması demek olduğu gibi, din işlerine, din yorumuna, dini pratiklere de siyasetin ve laik kurumların karışmaması demektir. Başbakan özetle laikliğe ters değil, uygun bir açıklama yapmıştır.
Ben bu sütunda "Başbakan ne güzel konuştu" veya "Ali Bayramoğlu ne kadar doğru yorum yapmış" demiyorum. Daha da ötesi "Ben başbakan olsaydım, Erdoğan gibi konuşmazdım" diyorum.
Vurgulamak istediğim şu.. Amerikalı psikolog Maslow "Elinde çekiç olan her şeyi çivi olarak görür" diyor.
Dün Akşam'da Deniz Ülke Arıboğan, Maslow'un bu kuramını Güneydoğu'ya uygulayarak şöyle demişti:
- Bölgedeki hareketin sadece PKK konusu ile sınırlı kalmayacağı, düzensizliğin, sertlik kullanılması halinde daha da artacağı gözlenmekte. Bu provokasyondan en olumsuz etkilenecek olan kurum ise, Türk Silahlı Kuvvetleri. Özellikle Jandarma teşkilatı üzerine çevrilen gözler, askerlerin bölgedeki etkinliğini azaltma amacını taşıyor. Sert tutumlar ise, güvenlik güçlerine yönelen öfkeyi artırabilir ve bu durum şiddetli bir tırmanma sürecine dönüşebilir. Olayın derhal adli açıdan çözümlenmesi ve insanları tatmin edecek bir açıklamanın yapılması gerekiyor. Ordunun görüntü olarak düşük profil sergilemeye başlaması bundan sonraki adım olmalı. Zira tüm tahriklerin hedefi belli ve bu aralar sipere yatma zamanı. Ateş her taraftan yağıyor. Aklı önemli işlere ermeyenlerin derdi ise, hala brövedeki Atatürk resmi.
Yani herkes her konuda aynı düşünmüyor. Çekiç yerine beyin kullanımını da denemek gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA