İnsanlar konuşa konuşa anlaşırmış! Ben de diyorum ki, güzel suskunluklar da var! Anlaşmayı bir yana bırakın, anlamaksa bütün mesele, azıcık sessizlik gerekir. Hatta biraz da mesafe! Hem kim bil- mez ki, ellerimiz birbirini hep sessizlik anlarında bulur.
***
Onca gürültü patırtı içinde neyin yanlış, neyin doğru olduğu işitilmez hale gelmişse, "
ben de varım, beni duyun!" diye bağırıp tepinen
sözün gücü neye yarar!
***
Keşke bu kadar çok "
düşünüp" durmasan!.. Keşke zihnini düşünce sandığın bu basmakalıp yargılardan, okul bahçesinde "hazırol"da durduğun zamanlardan kalan ezberlerden, konforunu bozmamak için her gün yeniden pekiştirdiğin tarih ve topluma dair inançlarından birkaç dakikalığına olsun, kurtulabilsen... Ve
boş boş etrafına bakabilsen... Ne iyi olur! Belki birdenbire "
iç"in dolar! İçini
düşüncelerin kibirinden kurtaran derin bir titreyiş sarar belki! Bir an için bile olsa, ne güzel bir kazançtır o!
***
Bazı ölüm anları vardır ki, ürpertici işaretlerle bezenmişlerdir. Hani şu "
Palto" ve "
Ölü Canlar"ın yazarı
Nikolay Vasilyeviç Gogol'ün (1809- 1852)
ölümü mesela... Gogol, son zamanlarında manevi yanının zayıf kaldığından yakınır olmuştu. Keşişlerle birlikte yaşamaya, sık sık "Kutsal Rusya!yı tekrar ortaya çıkarmanın gereğini vurgulamaya başlamıştı. "Eğer bir lamba parlayacaksa" diyordu; "içindeki mum yanmıyorsa, camının tertemiz olması yetmez!". Ama bu kez de siyasi reform ihtiyacını görmezden gelmekle, sürekli maneviyat vurgusu yaparak Rusya'nın gerçeklerinden kaçmakla eleştirilmeye başlandı. Kırgındı. Hayal kırıklığına uğramıştı. 24 Şubat 1852'de hizmetkarına son romanının taslaklarını yakmasını söyledi. Uzun bir zamandan beri ağzına lokma koymuyordu. Yattı. Bir ara uykusunda "
bana bir merdiven getirin, çabuk, merdiven!" diye seslendi ve ardından son nefesini verdi.
***
Doğruyu söyleyin
... Herkesin alarmla uyandırıldığı bir dünyanın güne iyi başlaması mümkün mü?
***
Gelecek,
biz onu unuttuğumuz zaman geliyor. O yüzden her şey aniden oldu, sanıyoruz.