23 Nisan'ın UNESCO Dünya Kitap Günü olduğunu biliyor muydunuz?
Ben de yeni öğrendim.
Madem öyle, dedim, Dünya Kitap Günü'nü bahane ederek şu iki soruyla hesaplaşmanın tam zamandır!
Bir... "Kitap oku" kampanyalarıyla okuyanların sayısı çoğaltılabilir mi?
İki... Kitap, sadece kitap okutarak sevdirilir mi?
Bu sorular ilk bakışta tuhafınıza gitmiş olabilir, anlarım.
Ama toplumumuzun kitapla ilgili manzarasına açık bir zihinle bakarsanız, yukarıdaki iki sorunun doğru yere parmak bastığını kabul edersiniz.
Üstelik iki sorunun cevabı da açık: Hayır!
Kitap okumayı coşkuyla yüceltmek, iki kitap okuyanı "aydın" saymak, her kitabı "kutsallaştırmak" falan kâr etmiyor.
Mesela, bir Japon yılda 25 kitap okuyor; bir İsveçli yılda 10, bir Fransız 7 kitap okuyor.
Bizdeki oran ise şöyle: Yılda 6 kişiye tek bir kitap düşüyor.
Bu oranlar İran ve Çin gibi başka ülkelerin de çok gerisinde.
Oysa bizim bütün kuşaklarımız ilkokuldan başlayarak "kitap oku, kitabı sev" kampanyalarıyla, hatta okumaya zorlanarak yetişmiştir.
Ama ne oldu? Okuma alışkanlığı hâlâ yerleşmedi, böyle giderse de yerleşmeyecek!
Gariptir, bu konu açılınca "Eğitim şart, eğitim önemli" diye söylenmeye başlayanlar, yanı başlarında kitap görünce içini sıkıntılar basan pek eğitimli insanları görmezden gelirler.