Bahçe duvarına, kapıya, kaldırım kenarına yaslanmış bir bisiklet gördüğümde ürperirim.
Çünkü eski püskü, hırpalanmış, paslanmış, gidonu yamulmuş, lastikleri aşınmış olması falan fark etmez. Sanat yapıtı gibi durur orada!
Öyle güzeldir ve yaslandığı duvarı, kapıyı, kaldırımı da güzelleştirir.
Sadece tasarımları için milyonlarca dolar harcanan hiçbir otomobilin başaramadığı bir şeydir bu.
Siz bir haziran ayında bahçe duvarını aşıp sokağa taşmış hanım elleriyle uyumlu bir BMW gördünüz mü?
Önüne park ettiği salaş kafeye sıcacık ve aynı zamanda romantik bir ruh katan Ferrari'ye rastlama ihtimaliniz var mı?
Cevap açık: Yok! Olmayacak!
Otomobilleri sevmeniz için onlara bir öykü katmanız gerekiyor.
Oysa bisikletler sanki kendi öykülerini üzerlerinde taşıyorlar.
Bisiklet içimizdeki nostaljiyi kurcalıyor.
Sadece çocukluğa özlem mi bu? Hayır!
Modern koşuşturma içinde kaybettiğimiz ne varsa ona duyduğumuz özlem!
Kayıp cennetin ulaşım aracı: bisiklet!