Dikkatinizi çekiyordur...
Doğruluğu, dürüstlüğü çok nadir bir şey gibi tarif etmeye başladık.
Neredeyse elimizde fenerle dürüst esnaf, dürüst işadamı, dürüst çalışan arayacağız! Politikacıların vaatleri ve vizyonundan çok dürüst biri olup olmadıkları konusuna kafa yoruyoruz.
Geçenlerde tv'de rastladım.
12 yıl boyunca koca dayağından çekmiş, sonuncusunda hastanelik olmuş bir kadın bunca yıl nasıl dayandığını "çünkü eşim her şeye rağmen dürüst bir insandı" diye açıklıyordu.
Dürüstlük gerçekten bu kadar sıra dışı, bu kadar nadir bir şey mi oldu?
Bu durumun en açık örneği toplumsal ahlakın aynası olan futbolda karşımıza çıkıyor.
Federasyon sezon sonunda "fair play şampiyonluğu" sıralaması yapacak ve büyük para ödülleri verecekmiş.
Oysa "adil oyun" (fair play); yani rakibi, hakemi, seyirciyi aldatmadan oynamak işin "abc"si değil miydi?
***
Bu noktaya gelişimize şaşırmamak gerekir.
Günümüzde
modernleşme demek,
narsisist kültür ve narsisist birey demek!
Bu kültür bireyi her şeyden çok
kendini sevmeye ve önemsemeye çağırır.
O yüzden
narsisist sürekli kendine bakar ve yavaş yavaş her yeri
ayna kılar! Başkalarına bile orada
"kendisini" görebilmek için bakar bir narsisist!
O kadar
"kendi"yle meşguldür ki, başkaları ancak
figürandır. Sadece kendisinin başrolünde olduğu
hayat filminin figüranları!
Oysa genel olarak
ahlak ve özgül olarak da
dürüstlük "başkalarına bakmak"la başlar!
(Levinas'a tam bu noktada selam çakmamak imkansız. Ne demişti filozof: "Başkasının yüzüyle başlar ahlak. Yüzün çağrısına cevap vermektir.")
Doğru olma ve ölçü bilme ihtiyacına gelince...
Başkalarının da bu dünyada başrol oyuncuları olduğunu bilip kavradığınızda bu ihtiyacı hissedersiniz.
***
Küçücük çocuklara bile
"Başkasını boşver, kendi başarına bak!" veya
"Sen önce kendini kurtar" deyip duran bir kültürün bireyleri dürüst olabilirler mi? Hayır!
Çünkü
dürüstlük pek çok kez kendi çıkarından feragat etmeyi gerektirir.
Doğruluk, hemen her zaman aynada kendine değil, fakat dünyaya açılan bir pencereden
"dışarıdakiler"e bakmaya dayanır.
Şimdi bu yüzden...
Maalesef...
Galiba...
Dürüst insanlar gitgide azalıyor. Yerlerini sahte bir ahlakçılık ve şiddetli bir pazarlamacılık tekniğiyle ikide bir
"ben dürüstüm; ben ahlaklıyım" deyip duranlar alıyor.
Bu anlattıklarımın
toplumsal-siyasal bir yüzü de var tabii.
Onu da bu yazının son notu olarak kaydedeyim...
Bir toplumda
"öteki"lere bakmayan ve onlara yaşama hakkını vermeyen hiçbir siyaset
"ahlaklı" olamaz;
"doğru yol"da ilerleyemez!