Demokrasinin varlığına bir türlü inanamayız! Meclis'teki vekil de sandık başındaki seçmen de emin değildir.
En tepedeki, en aşağıdaki; içerdeki, dışarıdaki...
Kimse bir türlü emin olamaz varlığından!
Hani ateizm-teizm tartışmalarında çok kullanılan bir söz vardır; "turbulansa girmiş bir uçakta ateist kalınmaz" denir!
Demokrasi ise öyle netameli zamanlarda bile tartışma konusu olmayı sürdürür.
Bir bakarsın...
Askeri darbeye karşı demokrasi mücadelesi verenlere "sivil diktacı" denmiş!
Bir bakarsın...
Seçmenin yarısı "beyinsiz" diye sınıflandırılmış!
***
Çok partili siyasi hayat, parlamenter rejim, seçme-seçilme hakkı ve düzeni...
Neden bunlar demokrasinin varlığı konusunda bizi tümüyle emin kılmaya yetmez. Neden
"bu ülkede demokrasi var" derken alaycı,
"bu ülkede demokrasi yok" derken gayet ciddiyizdir?
Haydi, eli biraz daha yükseltelim...
Diyelim ki,
sendikalar, vakıflar, sivil toplum kuruluşları her Allah'ın günü siyasete kıyısından köşesinden katılıyor.
Böyle bir toplumda dahi
bir şeylerin eksik kaldığı; yurttaşlarda demokratik düzenin varlığına dair
kuşkunun sürdüğü pek yaygın bir durum değil midir?
***
Sakın lafı döndürüp dolaştırıp bir
"demokrasi metafiziği" oluşturacağımı sanmayın!
Öyle
"doğrudan demokrasi" kılıfı arkasına saklanan siyasal fantezilere ve çocukluk hastalıklarına da prim vermem!
Çünkü iyi bir
antiotoriter siyasetin dahi
"temsili kurumlara" ve
"temsilcilere" ihtiyacı vardır.
Tersi, totaliter bir taklittir; demokrasi taklidi!
***
Varlığına bir türlü inanamadığımız bir şeyi nasıl bu kadar çok isteyebiliyoruz?
İncelik tam da şu sözcüktedir;
"istemek" sözcüğünde...
Demokrasinin sadece bir siyasal sistem olmadığını; bu sistemi mümkün kılan şeyin
tek tek her bireyde yeşeren bir duygudan kaynaklandığını unutuyoruz
İnatçı ve ısrarlı bir dirençtir demokrasi; aslında apaçık bir tutkudur!
Tahakküm altında yaşamaya karşı direnç ve derinden derine özgürlük tutkusudur!
O yüzden işte...
Ne seçimler, ne meclisler, ne partiler ve örgütler bizi demokrasinin varlığına ikna etmeye yetmez!
Çünkü birbirimize baktığımızda o duygudan, o
"ateş"ten pek bir eser görünmüyor.
Olay budur!