Biz "idare ederiz", durumu kurtarır, işleri yürütürüz.
İşler yürüdüğü sürece..
Bir kriz çıkmadıkça, kaza olmadıkça, hesapta olmayan şeyler gerçekleşmedikçe...
Evdeki elektrik prizleri açıkta kalabilir, bozulan makine servisi çağırılmadan çalışmayı sürdürebilir, arabanın kabak lastikleri bizi işten eve, evden işe götürebilir...
O zamana kadar yanlışla, eksikle, kusurla yüzleşmek işimize gelmez.
"Olsun, olsun, idare eder " der geçeriz.
Yepyeni şeyleri satın almaya bayılırız ama eskilerin tamirine para harcamaktan kaçınırız.
Görüntüye, cilaya, parıltıya önem veririz ama içine ve işleyişe aldırmayız.
"Acil durum" bir ihtimal değildir bizim için. Ya çok sıradandır ya da kaderin tecellisidir.
***
Bu tavrımız kurumlara, örgütlere ve devlete yansıdığında iş değişiyor.
Dün Umur Talu da yazdı işte...
Onca para, onca kaynak, onca makam aracı, onca teknoloji merakı...
Onca zenginlik ve modernlik...
Bir kriz anında cilanın dökülmesini, altından çok eski bir çapaçulluğun çıkmasını engelleyemiyor.
Ne çok şeyi eksik bıraktığımız, ne çok sorunu çözmediğimiz, ne çok ihmalimiz olduğu o anda ortaya çıkıyor.
İş işten geçtikten sonra...
***
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kaza geçirip hayatlarını kaybettikleri helikopteri 48 saate bulamamış olmak hepimizi dehşete düşürdü, endişeye kapılmamıza yol açtı.
Her kafadan ve elbette uzmanlardan da birtakım sesler çıktı, birtakım görüşler ortaya serildi, "Nerede yanlış yapıldı" meselesi masaya serildi.
Helikopter sinyal verseydi...
Cep telefonlarının şarjı bitmeyip sinyal takip edilseydi...
Koordinatlar 7777'den öğrenilseydi..
Acil aramalar ve yardımlar tek merkezden yönlendirilseydi..
Bunların hepsi söylendi...
Hepsi de doğruydu...
***
Ama unutkanız...
Hafızamız zayıf...
Önlemler konusunda çalışmaya başlayamadan bizi buna iten olayı unutuveriyoruz...
Daha iki buçuk ay önce...
Tipi yağışı altındaki K.Maraş dağlarında değil...
Sosyetik Uludağ'ın sisinde...
Kaybolan bir genç, telefon sinyali sürekli açık olduğu ve koordinatları belli olduğu halde, ancak 11 saat sonra bulunmuş ve kurtarılamamıştı.
Maraş'taki kazada İHA muhabiri Güneş'le temas kuran görevlinin çok kısa konuşması ve "konuşmayın, şarjınız bitmesin ki sinyali takip edelim" dememesi eleştiriliyor.
Oysa Uludağ'daki olayda, hatırlarsınız Jandarma'nın talihsiz gençle 4-5 saat boyunca ara ara telefonla bağlantı kurduğu söyleniyor.
Hatta kurtarma operasyonu 11 saat sonra tam tamamlanmak üzereyken, ilk yardım sedyesini 4 metre yukarı çekecek ip bulunamadığı için vakit kaybedildiği biliniyor.
Fakat ne oldu?
O olaydan sonra aile acılarıyla baş başa kaldı.
Yetkililer, kurumlar, örgütler ve devlet ise unuttu geçti..
Asıl sorun burada!