Haydi gelin attalara götüreyim, Pazar gezmesine çıkarayım sizi. Tanıştıklarımızın tanımadık dertleri 'size çok uzak' gelmezse, söz; çok uzaklaşmayacağız...
Tekinsiz
Önce bir adam. Taksim'in göbeğinde, The Marmara'nın tam kapı önünde. Çelimsiz, kara kuru. Yanık teni burun üstüne çapraz inen eski yara izini soluklaştırmış, ürkütücü çirkin yapmış. Elini versen koluna alamayacakmışsın, arka cebinden çakı çekip suratına dayayacakmış tekinsizliği var.
Çocuk ölmüş de!..
Korunma duygumdan mı ne, sesimi kalın yapıp soruyorum;
- Efendim? Ne var?..
- Çok aradım seni. Bağlamadılar, ulaşamadım bir türlü.
- Ulaştın şimdi işte.
Gözleri tipine bu kadar aykırı olur mu bir insanın? Hanım evladı gibi bakıyor. Ilıman, sıcak, yalın. Gerçek ses tonum avdet ediyor:
- Neydi sıkıntı?
Çocuğumu öldürdüler
- !!!!!!!
- Yuvaya vermiştik. Zelzelede ev kaybettik. Ters düştük. Hanımla da ayrıldık. Bakamadık.
- O yüzden yuvaya...
- O yüzden verdik. Devlet korusun istedik. Korumadılar, öldürdüler.
- Öyle demesen. Nasıl oldu ki?
- Yüzmeye götürmüşler boğulmuş.
Doğruymuş, kahroldum!..
- Kim söyledi?
- Kimse söylemedi. Gazetede okudum.
- !!!!!!
- Kahrolduğum da bu. Çocuk boğulmuş, ölmüş, rapor tutanak yapmışlar. Alıp defnetmişler. Mezar yerini bile saklıyorlar.
- Sana sormadan mı yani? Nasıl olur ya?..
- Sormadılar bana. Haber bile vermediler. Gazetede haberi çıktı oradan okudum. Yanlıştır dedim, isim benzerliğidir dedim. Doğruymuş. Kahroldum.
- Gidip sormadın mı hesabı? Polise savcıya bildirmedin mi?
- Gittim. Hesap soracağım dedim.
- Sonuç?
- Bir müdüre vardı yurtta. Kenara çekti. "İki çocuğun daha var yuvada. Onlar burada uzun yıllar kalacak. Aklını kullan, şikayet etme!" dedi.
- Tehdit ha? Diğer iki çocukla tehdit?
- Aynen öyle. Sonra ne oldu biliyor musun?
- ???
- Sonra annesi deptiresyona girdi.
- Hııı!..
- Deptiresyona girdi ve öldü
- Eski eşin de öldü yani?
- Kahretti çocuğun durumuna, öldü. Çok aradım seni, bağlamadılar.