Parkın orda. Metro çıkışına en yakın yerde kaldırım kenarına oturmuş seyrediyorlar etrafı. Dede torun sandım, baba kız çıktılar.
Kız ufacık. Hap gibi bir şey. 6-7 anca var. Adam ya çok yaşlı, ya çok yastan haraplı. Diyarbakır'dan işletmede okuyan oğlunu görmeye gelmişler.
Ezilir insan
Kız; "abimi özledim" demiş, kıyamamış onu da alıp gelmiş.
- Nereden uçtun geldin küçük kelebek?
- Uçmadııım. Otobüsle geldik Diyarbakır'dan.
- İlk mi bu? İstanbul'u ilk mi görüyorsun?
- Evet. Dün Avcılar'ı gezdik. Kocaman caddesi var. Dolaştık. Bir de denizi var oranın. Oraya da gittik.
- Burası Taksim. Şehrin ortası sayılıyor. Hani Diyarbakır'da Ofis Caddesi var ya. Buranın da en kalabalık yeri burası.
- Çok kalabalık. Çoook, çok kalabalık. Yürürken korktum ben. Ufff ezilir insan.
- Dikkat edeceksin
Saat kaç?..
- Sen Ofis Caddesi'ni biliyorsun. Alt geçidi, çarşıyı da biliyor musun?
- Tabii biliyorum. Ucuz saat aldım oradan kendime.
- Benim saatim var. Ama kendiminkine bakmıyorum. Başkasına soruyorum.
- !!!!!!
- O zaman konuşmak zorunda kalıyorlar. Seslerini duyuyorum.
- Ne oluyor seslerini duyunca?
- Bazen çok komik oluyor. Kocaman abilerin sesi incecik çıkıyor. Ya da tam tersi.
- Burada saat sordun mu kimseye?
- Sormaaam!..
- Niye ki?
- Burada ses duyulmaz. Çok araba var. Çok gürültü çıkarıyorlar. Hem burası İstanbul. Seslerine gülersem kızarlar belki...