Her ressam biraz da kendini çizer diye bir söz duyup sevmiştim. Aynı şey yazarlar için de geçerlidir sanırım. O zaman bunu satırlar arasına farkında olmadan ya da farkında olup da hissettirmeden değil de, kırk yılın başı ve göstere göstere yapmakta ne beis var?
Bugün izninizle kendimi değilse de kendime ait birinci tekil duyguları bir başka özneye; hayata yazmak istiyorum. Bu böyleyken bile ne kadar kalabalık olacağız bir bakın bakalım.
Teşekkürler hayat
Şükran duygusu üzerine söylenmiş ve söylenecek ne kadar söz varsa, ben sana hepsini söyledim kabul et lütfen. Hırpani kılıklarla huzurunda salındığım için. Çirkinliklerden dokunmuş bin bir çeşit maskenin, bir gün biri, bir gün diğeri ile karşına çıkıp, yüzüne çirkin çirkin baktığıma... Ucuzluklarıma, sahtekarlıklarıma, yalanlarıma... Küfürlerime, pisliklerime, meymenetsizliklerime... Sefilliğime, rezilliğime, yenik düştüğüm nefsime... Taş kalbime, kirli düşlerime, aç gözlülüğüme... Aldatışlarıma, kandırışlarıma, satışlarıma... İki yüzlülüğüme, yalan sözlülüğüme, fesat benliğime...
Gökyüzüne bakmak
Tembelliğime, tüketiciliğime, yok ediciliğime... Vefasızlığıma, kaygısızlığıma, saygısızlığıma... Kabalığıma, hoyratlığıma, salaklığıma... Ruhsuzluğuma, uyumsuzluğuma, huzursuzluğuma... Kinciliğime, bencilliğime, cahilliğime... Vurmama, kırmama, dağıtmama... Ezmeme, üzmeme, kepazelik içinde yüzmeme rağmen; koşulsuzca sunduğun milyon çeşit armağanı el tersiyle, dirsek darbesiyle, yüz çevirmesiyle, dudak bükmesiyle itmeme, atmama, ıskalamama rağmen, bir gün bile... Bir gün, bir lahza bile, gökyüzüne yüz kaldırıp, gülen, sevinen gözlerle maviliğini duyumsayamayışıma, bir çocuğun gülücüğünden bin pıtrak doğuran yedi vereni seyretmeyişime...
Hayallerim, aşkım ve sen
Taş üstüne taş koymadan, can üstüne can katmadan, adam gibi bir aşk olsun, bir kez bile yaşamadan, yıllardır dönüp durdum çevrende de, yine de bağışladın, hoş gördün ve ödüllendirdin beni. Ne yaman bir dostluğun var. Şükranlarım olsun be...
Hayaller koydun kafamın içine... Her bir hayali bir çiçek demeti, bir armağan paketi gibi süsleyip, allayıp pullayıp doldurdun yürek odama.
Tutku peşinde
"Delinin zoruna bak" sloganları çevre metre karelerimde vokallenirken, delice sevdaların, çılgınca tutkunlukların öznesine yazdın adımı. Bir tatlı deli ettin beni; delice arzuladığım o tutkuların izinde. Ve izleri kolayına sürmem için hep bir işaret bıraktın erek yolunda. Karanlıklarda kalan yanlarıma hep ak aydınlık fenerler tuttun, yitip sapmayayım diye.
Hak ödenir mi?
Bin başlı devler gibi önüme dikilmiş türlü çeşit gıllıgışın arasından, kayıpsız ve hasarsızca çıkardın elimden tutup...
Ve bütün bunlara... Bu bütüüün sunduğun doyumsuz armağanlara inat, yine de kadrini, kıymetini bilmeden, teker meker yaşarken, sankim de çok hak etmişim gibi, tuttun bir de, düşlerimin en iri cüsselisini "sahici" kıldın...
Ben artık sana ne diyeyim ki hayat?..
Ben sana hakkını nasıl ödeyeyim ki?..
Akort bozuk
Keşke becerebilsem de, af dileyip: "tedarikleyip getirdim bir şeyler, ödeşelim" diyebilsem be hayat.
Sana sadece... Sadece kuru bir teşekkür edebiliyorum anca bak. Ahaliye zırva gelen, lakin tümü yüreğimden dökülen kifayetsiz ve kuru bir teşekkür edebiliyorum ancak.
Ve içimin nasılsa en akordu bozulmamış telini kıpraştırıp, bir kez daha haykırıyorum huzurunda... "Teşekkürler hayat. Çok teşekkürler..."