Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SAVAŞ AY

Aziz Nesin'siz dokuz yıl...

Sanırım 13-14 yaşlarımdı. Yüzümde, sırtımda, göğsümde ergenlik sivilceleri biriktirdiğim, kafamın hallaç pamukları gibi o yana bu yana savrulduğu günler yani. Malatya'daydık. Ortasında havuz, havuzun da ortasında küçük bir kayık dolaşan, semaverli, nargileli Kernek Aile Çay Bahçesi'ndeydik her gece. Çünkü oranın patronu babamla el sıkışmıştı ve anam tam 45 gün orada çıkacaktı şarkı söylemeye.

Tozlu paslı

Akranlarım denizde, kampta, tatilde; ben bilmediğim, tanımadığım bir kentte arkadaşsız ve macerasız Malatya kıskacında.
Kaldığımız otelin köhne atmosferi dışarının sıcağından daha cazip. O yüzden her günün iri kıyım vakitlerini otelde geçiriyorum. Bir gün teras taraflarında dolaşırken pörtlemiş bir bavul çarpıyor gözüme. Döşek kalıntıları, teller, boş kutuların arasında onlarla aynı köşeye atılmış, toz pas tutmuş bir eski bavul. Açık olan kenarından sararmış kitaplar görülüyor. Merak edip açıyorum bavulu.

Nasılsa

Gördüğüm kaçışan böcekler, örümcekler ve tozu toprağı katmerleşmiş bir yığın kitap. Çoğu gavurca tıp kitapları. Bir doktordan arta kalan şeyler olmalı bunlar. İşime yarar bir şey bulur muyum diye daha daha karıştırırken "Azizname" diye bir kitap çarpıyor gözüme. Yazan Aziz Nesin. Bu ismi ilk kez duyuyorum.
Öylesine bir iki karıştırıp yanıma alıyorum. Sonra bakarım nasılsa...

Koca adamlar

Bir şey söyleyeyim inanın. Ben o kitabı aylar aylar elimden düşürmedim. Hepsini de belleğime kazıdım, yuttum, hıfz ettim... Çoğu lafın ne anlama geldiğini bile bilmeden, çoğu ismin kimdir necidir olduğunu asla fark edemeden ezberledim tüm kitabı. Düğünlerde, kantinlerde, arkadaş meclislerinde filan komiklik olsun diye o manalı, ritmik, melodik ve kafiyeli taşlamalarla çok güldürdüm koca koca adamları.

Mini mini valimiz

Mesela çıkıp diyordum ki;
"Servi endam oldular
Gökay ile Kalafat
Boydaşlarım içinde benden bodur kalmadı."

Bunu der demez de gırla gülüş, kahkaha. Seneler sonra anlayacağım ki tariflenen kişi Fahrettin Kerim Gökay'mış da, mini mini valiymiş de, Aziz Nesin de kısa boyluymuş da filan falan.

Sosyete

Bir de mesela anlamadan anlattığım şu laflara üşüşürdü gülüşler;
"Aklı olan geçmeli hep partiden partiye,
Siyaset hayatında yükselmeli pat diye...
Sosyete almaz beni her meclise giremem,
Parti kurmaylarından yok elimde kart diye...
Yaşım Kırk bir diyerek genç diyorlar eskiler,
İlik gibi kızlar da beğenmiyor kart diye!.."


Mahpusluk

Yine çook sonra öğreniyorum ki benim içimden geçenleri anlatıp geyiklemeler yaptığım Azizname meğer ta 1948'de, ikinci kitabı olarak çıkmış ve
2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılmış kitaba. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda aklanmış ama, Aziz Nesin yaşamının ilk kovuşturmasına işte bu kitap yüzünden uğramış...

Faruk Nafiz'e nazire

70'li yılların sonuna doğru tanışmak da kısmet oldu dostluk ahbaplık etmekte. Bir ara pundunu bulup art arda okudum ona eski taşlamaklarını. 5- 6 tanesini bitirip zehabımca en vurucu olanıyla Han Duvarları'na yapılan nazireyi okudum ;
"Garibim namıma illet diyorlar
Yok şeker pahalı yağ et diyorlar
İstersen yiyecek; "diyet" diyorlar
Üç buçuk dolara satılmışım ben.
Saba kimler acısın haline senin yazık
Yetişmez mi bunca yıl yediğin bunca kazık
Az değildir senin gibi gidiveren tan tuna
Post verenler yabanın hayduduna kurduna
Eyy garip çizgilerle dolu han duvarları
Daha çook güdecektir bu çoban davarları..."


Katula katula

Baktım ki katıla katıla gülüyor Aziz Hoca. Sevindim... Şımardım biraz da. Dedim ki; "Kendi yazdıklarınıza gülemezdiniz hani? Nasıl oldu bu böyle?
Gülmesine devam etti büyük usta. Ama arada yanıtı da verdi;
- Yazdıklarıma değil sana gülüyorum evlat. Ben bunların tek bir satırını bile hatırlayamam. Ama sen sular seller gibi ezberlemişsin ha ha haa!..
- Eee ne var ki bunda gülecek hocam?
- Yahu eskiler "aptalın zekası hafızasıdır!" derlerdi ya, ben ona gülüyorum işte...

Çeşme'de kaybettik

Onu 5 Temmuz 1995'de kaybettik. Sevenlerinin ricasını kıramamış kitaplarını imzalamaya gitmişti Çeşme'ye. Sonra aniden fenalaştı ve göçüp gidiverdi. Aziz Nesin'siz dokuz koca yıl geçti yani. Fena bee!.. Fena bir eksiklik değil mi?..

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA