Ağzı olan konuşunca kafalar da karışıyor. Bir CHP milletvekili, Hüseyin Aygün, "Yunanistan'a soykırım yaptık" demiş. Bir başka CHP milletvekili, Osman Aydın da ona "manyak herif yaa" demiş.
Şimdi CHP saflarında bir de "Aygüncüler- Aydıncılar" bölünmesi yaşanıyormuş...
Kimdir bu adamlar? Öyle deseler ne olur, böyle deseler ne olur?
Paçalardan akan genel cehalet medyanın da desteğiyle köpürtülüyor. Örneğin, "infaz" kelimesi cahil basın mensupları sayesinde "öldürmek" anlamında kullanılır oldu. Oysa infaz, cezanın uygulanması demektir. Otuz beş liralık para cezasının tahsili de bir infazdır. (Aslında yalnızca "yürütüm" demektir, ceza olması da şart değil.)
İşte "soykırım" da bunun gibi...
Biz Yunanlılar'a soykırım yapmadık. İstesek de yapamazdık, bunun için kalkıp devlet gücüyle Yunan topraklarına gitmemiz gerekirdi.
Peki "Osmanlı tebaı Rumlar'a" yaptık mı?
Zulüm yaptık yapmasına da, soykırım değil.
Dünya savaşı döneminde yaptığımız, özellikle Batı Anadolu'da, Rumlar'ı "bezdirip kaçırmaya" yönelikti. Askere alıyorduk, silah vermeyip "amele taburlarında" taş kırdırıyorduk. (Bezdirip kaçırma politikası 1955 ve 1963 yıllarında da uygulandı ve etkili sonuç alındı maşallah.)
Kurtuluş savaşı sırasında ve sonrasında da, erkek nüfusa şöyle bir yaptırım uygulandı: Esir düşen askerlerden Yunan tebaı olanlara, uluslararası kurallar uyarınca "savaş esiri" muamelesi yapıldı. Osmanlı tebaı olanlar "devlete karşı silahlı ayaklanma halinde" kabul edilip kurşuna dizildiler.
Yunanistan Krallığı, Anadolu'ya asker çıkarmakta "kendi açısından" haklıydı. Fakat "teknik" bir hata yapmıştı, aculluk etmiş, barış antlaşmasını beklemeden İzmir'i işgal etmeyi tercih etmişti. Böylece antlaşma "yaratılmış 'de facto' durumun tescili" anlamına geldi.
Sevres Antlaşması, Doğu Trakya ve "İzmir havalisini" bu devlete veriyordu. Altında İstanbul hükümetinin Osmanlı delegelerinin imzaları vardı.
Anadolu kabul etmedi, iş savaşmaya kaldı.
Savaşı biz kazandık, antlaşma suya düştü. Yenilseydik onlar haklı sayılacaklardı!
Yunan yöneticileri, en büyük hatayı İzmir ve çevresiyle yetinmeyip Anadolu içlerine doğru ilerlemekle yaptılar.
Aslında amaçları bozkırı da ele geçirmek değildi tabii, Türk direnişini kırıp geri döneceklerdi. Polatlı'ya kadar da gittiler. Kıramadılar, kendileri kırıldılar.
Bunun ötesinde, elbette iki taraflı, karşılıklı çok insan öldürüldü. Asker de, sivil de.
İzmir'in gayrımüslim mahalleleri yakıldı, ama Yunan ordusu da çekilirken Manisa'yı yakmıştı.
Buna soykırım denir mi? Hayır.
Hep merak ederim: Acaba 1920 seçimleriyle değişen Yunan yöneticileri, yani Venizelosçular'ın yerine gelen Kralcılar seçim vaatlerini tutsalardı... (Seçimi "küçük ama şerefli Yunanistan" sloganıyla kazanmışlardı, halk serüven ve savaş istemiyordu)... Sevres Antlaşması'yla elde ettikleri bölgede, İzmir ve "hinterlandında" kalıp burayı da "tahkim" etselerdi (diyelim Gediz- Büyükmenderes hattı)...
Onları gene de sürüp atabilir miydik? O kadar "açılmasalardı" yenebilir miydik?
CHP milletvekilleri birbirlerine küfür edeceklerine otursunlar da bunları konuşsunlar.