İspanya'ya gidecek Türkler'e özel uyarı:
Tuvaletlerde suyu zaten unutun, Avrupa'nın hiçbir memişhanesinde su bulamazsınız. Bazı lüks otellerde "bidet" vardır ama hepsinde değil...
Fakat İspanya'da kağıdı da unutun!
İspanya'da tuvaletlerde su bulunmadığı gibi kağıt da bulunmaz. Cebinizde, çantanızda mutlaka bir "ıslak kağıt mendil" paketi taşıyın, yoksa benim gibi mahvolursunuz.
Hiç aklıma gelmediği için bakmadan oturmuştum da... Don da gitti, fanila da gitti. Neredeyse gömlek de gidecekti.
İkinci uyarı: Barselona'nın Las Ramblas caddesinde sakın ev almaya kalkmayın.
İspanya, gayrımenkul alacak yabancılara önce oturma izni veriyor, on yıl sonra da pasaport...
Eskiden olsa saldırırdık.
Şimdi çoğumuzun "canım ne işimiz var İspanya'da" tepkisi, Türkiye'nin nereden nereye geldiğinin de göstergesidir.
Bizden toplam 250 başvuru olmuş.
İspanyol ekonomisi berbat durumda.
Konut fiyatları yüzde 70 oranında düşmüş.
Turizm yazarlarımızın "Barselona'nın Beyoğlu'su" dedikleri Ramblas'ta 100 bin avroya iki oda bir salon ev satıyorlarmış.
Elhak, gerçekten de Beyoğlu kadar kalabalık ve gürültülüdür.
Barselona'nın "gotik" tabir edilen eski suratlı ve karanlık mahallesinin belkemiğidir.
Barselona'nın modern kesimini severim, on dokuzuncu yüzyıl sonlarında yaratılmış mükemmel bir şehir planlaması ürünüdür. Geniş caddeler, birbirini dikine kesen sokaklar, "ızgara plan"... Lakin o gotik kesim... Birçok turiste çok cazip gelen o "eski şehir", karanlık, bakımsız ve pistir. Hani, Carlos Ruiz Zafon'un o keyifle okuduğumuz ve oralarda geçen serüven romanları bile kurtarmaz o mahalleyi.
Sanırım dünyanın, denizin burnunun dibinde olup da deniz görmeyen tek liman mahallesi olmalı...
Las Ramblas, kıvrıla kıvrıla giden, ortasında iki yanı ağaçlı geniş bir "refüj", tek şeride inmiş trafiği de iki yönlü sürekli tıkalı, bela bir yerdir.
Amerikalı turistlere çok ilginç gelen o incik boncuk barakaları da, bizim Mahmutpaşa ayarını bile tutturamaz.
Yetmiş iki milletin en alt takabası da orada tepişir.
Bendeniz Ramblas'a büyük umutlarla gittim. George Orwell'in adım adım izinde, 1937 yılı mayıs ayının olaylarını, "iç savaş içinde iç savaş" çarpışmalarını, cumhuriyetçi kesimde Stalinci komünistlerin nasıl ipleri ele geçirip Troçkist ve anarşistleri nasıl tepelediklerini kendimce yaşayacaktım...
138 numarada Orwell'in kaldığı Hotel Continental'den tutuklanmamak için onun gibi kaçacak, önce 128 numarada POUM partisi genel merkezi yapılmış Hotel Rivoli'ye sığınacak, sonra 115 numaradaki Teatro Poliorama'nın damına çıkıp karşı kaldırımda 126 numaraya, Stalinciler'in eline geçmiş Cafe Moka'ya ateş edecektim...
İtiş kakış kalabalıktan kafamı kaldırıp doğru dürüst bakamadım bile.
Poliorama'da da tadilat vardı, giremedik.
Ha, bir faydası oldu, eğer bu faydaysa:
Pique ile Shakira'yı gördük, sarmaş dolaş geziniyorlardı, daha ortada bebek falan yok.
Aç açına kuyrukta beklemeyi göze alıyorsanız Los Caracoles lokantasına da gidin, güzel paella yapıyorlar.
Japonlar'dan yer bulursanız yersiniz.