Geçtiğimiz 21 Aralık gününün öncesinde ve sonrasında, çok kişi bendenizden bir "Marduk yazısı" bekledi...
Öyle ya, konuyu bundan on dört sene evvel ülkemizde ilk ortaya atan ve hatta Burak Eldem'in o çok keyifli kitabını yazmasına yol açan da ben değil miydim?
Oysa "Marduk gelecek" lafı işin magazin kısmıydı, 2012'de kıyamet kopacağını iddia etmemiştik. O kadar eşek değildik. Amacımız okurları "asıl meseleye" eğlenceli bir yoldan yaklaştırmaktı.
"Ee, hanii?" basitliğine düşmeyecek okurlarımıza işin özünü hatırlatayım:
Dünyamızda, bilinen uygarlıktan önce, belki daha da ileri başka bir uygarlığın gelip geçmiş olduğuna dair, kesin kanıt olmasa bile, çok önemli ve çok ilginç "ipuçları" var.
Anlam verilemeyen birtakım "artefact"lar, yani doğal olmayan, insan elinden çıkma gibi görünen birtakım nesneler...
Birini kendi gözlerimle gördüm: Kahire Müzesi'nde bulunan bir yuvarlak cisim... Ne olduğu anlaşılamamış, "ayin avadanlığı" denilip geçilmiş.
Oysa, evinizdeki çamaşır makinesinin içine bakınız, sözünü ettiğim cisim taştan ama çamaşır makinesinin tamburunun tıpkısının aynısı! Sanki bir "rotor" kapağı.
Bu neyi kanıtlar? Hiçbirşeyi kanıtlamaz ama birtakım soru işaretleri doğurur.
Piramitleri de buna katınız, Stonehenge taşlarını da, menhirleri de dolmenleri de, vesaire vesaire...
Göstergeler, bilinen ilk uygarlık olarak kabul edilen Sümer uygarlığından bile önce, parlak ve görkemli bir uygarlığın gelip geçmiş ve büyük bir altüst oluşla (tufan?) ortadan kalkmış olabileceği yönünde...
Din kitapları da böyle demiyorlar mı?
Öyle ya, Sümerler gözle görülemeyen uzak gezegenlerin varlığını nereden biliyorlardı? "Çift meclisli parlamento" gibi, "evlilikte boşanma müessesesi" gibi insanlığın ancak şu son yüzyıllarda ulaşabildiği aşamaları gökten zembille indirmiş gibi pat diye nasıl icat edebilmişlerdi?
Asur kralı Sargon, gelenek olduğu üzere kendini öven bir çivi yazısı tablette "ben o kadar bilgili bir adamım ki, tufan öncesinden kalma tuhaf yazıları bile okuyabilirim" derken ne demek istiyordu?
Örnekleri buraya sığdırmak mümkün değil. Ama iki somut gelişmeyi hatırlatalım:
Karadeniz'de, Sinop açıklarında, "milattan önce beş bin dolayları" gibi tarihlenen bir yerleşim merkezi bulundu. Yani Sümer'den iki bin yıl kadar daha eski. Ve de ilerleyen denizin altında kalmış.
Urfa yakınlarında Göbeklitepe'de bulunan bir yerleşim merkezinin "milattan önce 9 bin 500 yılına" ait olduğu kanıtlandı. Hesapça tarımı ve tekerleği bile bilmeyen insanlar, 5 metrelik, 16 tonluk taşlardan tapınak yapmışlar! Emre Aköz bu konuda güzel bir yazı yazdı.
Bunlara solcuların akılları basmıyor, çünkü Karl Marx böyle bir geçmiş uygarlık meselesine hiç değinmemiş. Üniversite çevreleri de aforoz edilmekten korktukları için görmezden geliyorlar.
Çünkü yerleşik düşünce kalıpları ve bilimsel olduğu sanılan önyargılar yerle bir olacaktır.
Papa'nın "İsa'nın 24 Aralık gecesi doğmadığını biz de biliyoruz ama yerleşmiş bir kere, artık değiştiremeyiz" lafını hatırlayın...
Huyum kurusun, ben de tabu yıkmayı pek severim, iyi mi?