Arkadaş Ankara'ya gitmiş, Kılıçdaroğlu'yla üç saat görüşmüş. Önce "CHP'liler" hakkında bazı izlenimler edinmiş, sonra da Gandi Kemal hakkında.
Bu CHP'lilerin bazı "eksikleri" varmış... Bunlarda sevgi eksikmiş, dava bilinci eksikmiş, dayanışma eksikmiş, enerji eksikmiş, devrimcilik eksikmiş...
Yani tam iktidar alternatifi canım!
Sonra dönmüş Kemal Bey'e... (Ayıp olmuyor mu, koskoca Sayın Kılıçdaroğlu'yla Kemal Bey diye dalga geçmek? Efendim? Bu doğal mı? Öyleyse başbakana Recep Bey demek niçin marifet sayılıyor?)
O sanıyormuş ki Kemal Bey bütün bilinen ezberleri tersyüz edecek, partiye bütün ağırlığını koyarak bir destan yazacak, öyle bir samimiyet duvarı örecek ki kurşun geçirmeyecek, en küçük bir şaşkınlık yaşamadan olaya hakim olacak, halka dokunan, halka geçen taraflarına çok şey ekleyecek...
(Bu son bölümü pek anlamadım ama herhalde iyi bir şeydir.)
Fakat bir de bakmış ki...
Karşısında, "aradan geçen bunca süreye karşın lider olduğunun sımsıkı bilincine varamamış" bir adam duruyor!
Şaşkın ve ürkek bir adam...
Bir planı yokmuş gibiymiş...
En haklı olduğu konularda bile masaya yumruğunu vurup son sözü söyleyemeyecekmiş edasındaymış...
Etrafı kolluyor, dengeleri gözetiyormuş...
En fenası, risk almaktan fena halde çekiniyormuş...
Cesur şeyler söyleyip hata yapmaktansa, bilinenleri tekrarlayarak cesaretsiz kalmaya razı olmuş gibi hali varmış...
"Tipik bir Ankaralı" gibiymiş üstelik.
Laf çeviriyor, konunun özüne gelmiyor, en aşılmış mevzularda bile bir çift laf edemiyormuş...
Açık konuşamıyormuş...
Bu durum, en önemli silahını, yani samimiyet silahını elinden alıyormuş...
Kürt sorunu konusunda en klişe çözümlere yaslanıyormuş...
"Üniversiteler bin çiçeğin açtığı yerlerdir, kıyafet yasağı da neymiş? Üniversite çağına gelmiş delikanlıların kıyafetine devlet ne karışırmış?" cümlelerini kurmaktan bile kaçınıyormuş... ("Kızlar" kelimesini göremedik.)
Arkadaşın son sözü şuymuş: Eğer böyle giderse üç vakte kadar Kemal Kılıçdaroğlu efsanesi yer ile yeksan olurmuş!
Bizim de sözümüz şu:
Lan oğlum, bunların tıpkısının aynısını biz söyleyince liboş, satılmış, yağdanlık, yalaka, hükümet yandaşı oluyoruz da, siz söyleyince mi büyük adam sırasına giriyorsunuz?
Bir sözüm daha olacak:
Aynı dilden konuşayım da hoşluk olsun dedim ama bilemedim... Sen müftü çocuğusun, İlahiyat Fakültesi'nde okumuş adamsın, bilirsin... "Yanlış ata oynadık" cümlesinin Arapçası nasıldı yahu?
Aydın Bey'i görürsen kulağına fısılda.
Hatta Zafer Bey'i görürsen "her zamanki gibi" diye de ekleyebilirsin.