İsrail patırtısında çok şey gibi o da güme gitti: Türkiye'de geçen hafta bir "Türkçe Olimpiyatı" yapıldı.
Dünyanın dört bir yanından bülbül gibi Türkçe konuşan çocuklar geldiler, Türkçe şiirler okudular.
Bu, sekizinci oluyor... Nefret kusulan "şeriatçı" hükümet döneminde, sekizinci keredir Türkçe şenliği düzenleniyor... Arapça şenliği değil...
Çocuklar da gerçekten dünyanın dört bir yanından. İçlerinde tam 84 ülkenin çocuğu var. Üstelik yalnızca bir şiir yarışması değil bu, Türkçe kompozisyon da var, halk oyunları da. "Sunuculuk" yarışması bile var.
Kemalist basın buna gıcık kapıyor.
Çünkü bu çocukların bazıları "Fethullah Hocaefendi Hazretleri'nin okullarında okuyan" çocuklar.
Yani din eğitimi de alıyorlar.
Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin okullarında din eğitimi yok da maşallah, özel sektör bu eğitimi verince tu kaka...
(Şimdi "hocaefendi hazretleri" dediğim için bana da gıcık kaparlar, "papa hazretleri" ya da "patrik hazretleri" deyince sakıncalı bulmayanlar...)
Düşünsenize... Hiç ummadığınız bir ülkede karşınıza mükemmel Türkçe konuşan gençler çıkacak... Bunlar, kendi ülkelerinin "Türkiye uzmanlarını" da oluşturacaklar ileride... Hani, şu ya da bu nedenle yolu Türkiye'ye düşüp Türkçe öğrenmiş Amerikan gençlerinin State Department ya da CIA'da işlerinin hazır olması gibi! Ne var ki, bu çocuklar, Türk okulunda okumuş ve "Türkiye'ye muhabbet bağıyla bağlı" kişiler olacaklar büyüyünce.
Hani bize hep hakaret ederler ya "Galatasaraylı, frankofon, Paris hayranı" falan diye, onun gibi canım!
Yabancı bir ülkede karşınıza bir Türk çıkınca nasıl seviniyorsunuz... İstemez misiniz, siz Kinşasa'dan ya da Nairobi'den geçerken biri, "amca" dese, "gir içeri"... İnci dişli bir zenci çocuğu... En büyük hayali de günün birinde İstanbul'a gidip bir süre kalmak...
Derslerinden arta kalan zamanlarda harıl harıl Orhan Veli okuyor, Yahya Kemal okuyor...
Elbette bunun için önce "Lagos'tan, Abuja'dan geçme fikrine" kendinizi alıştırmanız gerekiyor.
Gövdesini de ruhunu da Kapıkule'nin ötesine taşıyamayan zavallı basın mensuplarının pek akıllarının basacağı iş değildir. "Oralara mal satmak" gibi "pis kapitalist" işlerine de kafaları basmaz.
Ne işi var Türkiye'nin taa Nijerya'da, değil mi efendim? Benim emekçi halkım yiyecek bir lokma kuru ekmek bulamıyor, falan filan...
Amerika'nın Robert College ile, Fransa'nın her biri birer Katolik ermişinin adını taşıyan "cizvit mektepleriyle" burada ne işi varsa, Türkiye'nin de oralarda aynı işi vardır ve olacaktır. Olmalıdır.
Birtakım "ulusalcı" geçinen zevata sesleniyorum:
"Dinciler" yabancı ülkelerde yabancı çocuklara Türkçe öğrettikleri için bozuluyorsunuz, bu görevi üstlenmeyi, bu alanı onlara "kaptırmamayı" bugüne kadar hanginiz akıl edebildiniz?
Arapça değil, Türkçe öğretiyorlar, Türkçe...
Bizim ses bayrağımız...
İçinizde bir tekiniz de bir yabancıya üç kelime Türkçe öğretmeyi denedi mi, bunu düşünebildi mi bugüne kadar?
Ama siz "ulusalcısınız" değil mi?
Elinizden gelse Turan İmparatorluğu da kuracaksınız...
İlle emperyalizm yapmak istiyorsanız, işte size kültür emperyalizmi fırsatı, bunun ilk adımları, niçin beğenmiyorsunuz? Orduyla giremediğiniz yerlere lisanla girmek niçin ufkunuzu aşıyor?