Aklı erenlerde şöyle bir kuşku var, hep de oldu: CHP iktidara gelirse, hele zayıf bir koalisyon hükümeti kurulursa, ekonomi yavaşlar!
"Memleketi batırırlar" kolaycılığının da, "bunlar ekonomiden anlamazlar" kestirmeciliğinin de temelinde, hep bu gerçekçi kuşku yatıyor: Ekonomi yavaşlar...
Bu da hiçkimsenin, ama hiçkimsenin yararına olmaz.
Türkiye'de gerçek anlamda çok az sosyaldemokrat, çok miktarda da "kendine sosyaldemokrat süsü vermeye çalışan bürokrat" var. Sosyalistler de meseleye "bizimkini uyduramadık, hiç olmazsa bunları destekleyelim, ne de olsa bize yakın sayılırlar" basitliğiyle yaklaştılar. (Faşizme "yazılan" cinsleri de ayrı konu tabii...)
Oysa ekonominin büyümesi şart. Hele Amerika kaynaklı krizden çıkma sürecinde, bu konu "hayati" önem taşıyor.
Türkiye'nin meselesi şu anda ve görünür bir gelecekte sosyaldemokrasi değildir.
Sosyaldemokrasi, bir "refahı bölüştürme" programıdır. Bir devrim programı değildir. Sınıflar arasında bir denge, aslında bir "muvazaa" arayışıdır.
Ama bunun için önce ortada bölüşülecek bir refah olması gerekir. Pasta pişmeden hangi dilimleri kime nasıl dağıtacaksın?
Bunun için de önce kapitalizmin gelişmesi, yani "sermaye birikimi" şarttır.
Sömürü olmadan sermaye birikimi olmaz. "Ruslar yapmıştı" diyenler, yetmiş yıllık komünist yönetimin kendi işçi sınıfını nasıl kapitalistlerden çok daha vahşice ezmiş ve sömürmüş olduğunu görmemekte direnen ahmaklardır. Neyse ki sayıları epeyce azalmıştır.
Türkiye'nin önündeki mesele, yakaladığı büyük başarıyı, elde ettiği ve tarihinde misli görülmemiş bu ekonomik ve politik gelişmeyi hiç olmazsa bir on yıl, bir yirmi yıl daha sürdürebilmek, "Türk kapitalizminin" düze çıkmasını ve "sınıfların yerine oturmasını" sağlamaktır.
Kanlı olmamasını umduğumuz bir paylaşım kavgası, ancak ondan sonra gündeme gelecektir.
Bu dönemeçte Türkiye'yi tökezletmek, hele hele onu dışa kapatmak, vatana ihanettir.
İşte darbeci faşistlerin affedemeyeceğimiz korkunç projeleri de buydu. Dizginlenmeselerdi, Türkiye'ye çok büyük bir kötülük edeceklerdi. "Kriz çıkarmak ve ekonomiyi batırmak pahasına da olsa..." kafasında gitmek, vatana ihanetin en sefil biçimidir.
Peki sosyaldemokratlar, ya da öyle olduklarını söyleyen ama sonuçta "aç gelecek" olan bürokratlar ne yapacaklar?
1991 yılında ne yapmayı denedilerse onu... "Hep siz mi yiyeceksiniz, kenara çekilin de biraz da biz yiyelim" cümlesiyle özetlenebilecek bir iştah sergileyecekler. Sonra skandallar birbirini kovalayacak.
Bu, alt tabakaları... Üst tabakaları da, ellerinden kaçmakta olan "vesayet rejimini" geri getirmeye çalışacaklar ve dayanak olarak da "Atatürk'ün altın çağını" gösterecekler.
Bir süre sonra da seçmenden gene esaslı bir tokat yemek üzere... Ecevit'in 1979 ve 2002 yıllarında yediği gibi... Çünkü sözünü ettikleri altın çağ, yalnızca ve yalnızca "memur zümresinin altın çağıydı", o kadar...
Ama Türkiye'nin çok değerli vaktine yazık olacak.
Başka ne yapacaklar? "İntikam" alacaklar.
Yani, yeni oluşmakta olan Anadolu burjuvazisini törpülemeye çalışacaklar. Bu amaçla da İstanbul burjuvazisine yavşayacaklar, oradan destek arayacaklar.
Anadolu, bu adamları başına getirecek kadar kafasız değildir. Anadolu emekçisi, "eski ağasının burjuvaya dönüşmesinin kendisine de nasıl fayda sağladığını" görecek kadar sağduyuludur. İsterseniz "oportünist" deyiniz, sonuç değişmez.
Yani, CHP seçimi gene kazanamayacaktır. Boşuna hevesleniyorlar.