Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Hedef: Bölge liderliği Soru: Hangi ideolojiyle?

Sevgili... En Sevgili... Ey Sevgili... diye söze başladığında, ne olduğunu bir an için kavrayamadım... "Uzatma dünya sürgünümü benim ..." diye devam edince anladım Tayyip Erdoğan'ın şiir okuduğunu...
Başbakan'ın Kongre konuşmasına, Sezai Karakoç'un "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" şiiriyle başlaması... Bir Batılıya herhalde çok şaşırtıcı gelecektir.
Çünkü Karakoç bu şiirinde Sevgili derken Allah'ı kastetmekte... Bu dünyada adeta sürgün olduğunu, bu durumu fazla uzatmayarak onu yanına almasını dilemekte...
"Nasıl yani" diyecektir bir Batılı: "Daha uzun yıllar Türkiye'yi yönetmek isteyen bir siyasetçi... Niye bir an evvel Tanrısına kavuşmak ister ki?"

Adeta gözyaşı siyaseti
Aslında Batıya gitmeye gerek yok. Muhafazakâr geleneği tanımayan bir laikçi modern de... Dünyada varoluş ızdırabı çektiğinden, tez elden ölmek için Allah'a yalvaran Ziya Osman Saba'nın eserlerine benzetebilir bu şiiri...
Halbuki Karakoç'un seslenişiyle, gerçek hayatın pek alakası bulunmuyor. Bu ve benzeri şiirler, muhafazakâr siyasette ortak dil vazifesi görüyor.
Gençliğinde dinlediği/okuduğu için bu tip şiirleri duyduğunda hislenen dindarların dünyası... Yoksa ne Erdoğan bu âlemden göçme arzusunda... Ne de onu gözyaşı dökerek dinleyenlerin böyle bir korkusu var.

Şiirle düşünen toplum
Zülfü Livaneli bir yazısında, "Günümüzün Türkiye'si artık şiir yoluyla düşünmüyor, dizelerle heyecanlanmıyor..." diyordu.
Kongrede tersine şahit olduk: Bu toplumda hâlâ şiirle düşünen, dizelerle heyecanlanan büyük bir kesim var.
Erdoğan da bunu bildiği için meramını, Sezai Karakoç, Arif Nihat Asya, Mehmet Akif Ersoy, Âşık Veysel şiirleriyle ve tarihi menkıbelerle anlattı. (Necip Fazıl'ı tercih etmeyişi tartışılmalı.)
En sık kullandığı tema ise şehit olmaktı ki işte Batılılar için bir muamma daha: İkide bir şehitlerden söz eden bu siyasetçi yoksa radikal İslamcı mı?
Hayır! Alakası yok. Erdoğan'ın yaptığı ortak değerden hareketle mesajını iletmekti. Peki, neydi o mesaj? Şöyle bir şey:
"Bölgesel lider olmak istiyorum. Buralarda raconu ben keseceğim..."
Tam da bu mesajı verebilmek için İstanbul'un fethini değil (1453 esasen Batıyı ilgilendiriyor), Türklerin Anadolu'ya gelişinin simgesel tarihi olan 1071 yılını (Malazgirt Savaşı) esas almıştı. Hikâyeyi oradan başlattı:
Anadolu'ya geldikten sonra bölgeye yayılan... İnanç ve şehitlik temelinde diğer Müslüman gruplarla (Kürtler!) akraba olan bir kavim...

Ataların izinde dörtnala
Peki, Erdoğan'ın Türk-İslam ideolojisine dayanması şart mı? Evet, çünkü bölgesel liderliğe çıkarken, istese de üstünde Kemalizm forması olamaz.
Ancak Türk'ü seyrek, İslam'ı yoğun bir söylemle çevredeki (bazı) yönetimleri toparlayıp küresel aktörlerle masaya oturabilir.
"Niyetin ne..." sorusuna vereceği cevap da belli: "Bizim 35 ülkede şehitliğimiz var... Ecdadımız oralara niye gittiyse, biz de bugün aynı saiklerle gidiyoruz: Barış ve sevgi..." (İster inan, ister inanma.)
Duygu yüklü şiirlerden, uluslararası siyasetin hissiz hesapçılığına nasıl da vardık; gördünüz mü?
Not: Niye Atatürk değil de Mustafa Kemal? Bunu da konuşacağız...



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA