BDP'nin 1 Ekim'de yemin ederek Meclis çalışmalarına katılma kararı almasını sevinçle karşılayanlar oldu.
Normal şartlarda, elbette sevinilmesi gereken bir durum bu: BDP'liler, Kürt halkının sorunlarını ve taleplerini Meclis'te dile getirmeli, yasama faaliyetlerine katılmalı.
"Türk" siyasetçiler bilerek ya da bilmeden Kürtlerin hakkını yiyor, onları rencide ediyor.
Aşağıdaki basit ama çarpıcı örneği her fırsatta anlatırım: Farklı kesimlerden aydınların katıldığı bir toplantıda, Sırrı Sakık ders kitaplarını eleştirmişti:
"Kürtler olarak Türklerle birlikte yaşamaktan memnunuz. Ama siz Anadolu'ya geldiğinizde biz zaten buradaydık. Niye benim çocuğuma, Orta Asya'dan geldiğini söylüyorsunuz?"
Madem kiKürt vatandaşlara yapılan haksızlık ve yanlışlıklar ders kitaplarının satır arasına kadar gidiyor... Adaleti ve özgürlüğü sağlamak için Meclis'in yapacak çok işi var.
***
Evet, normal şartlarda sevinmemiz gerek ama acaba BDP'liler, Ankara'ya, kendi ifadeleriyle,
"Savaşa karşı barışı savunmak için..." mi geliyor gerçekten?
Ben bundan ciddi biçimde kuşkuluyum. Sebebini anlatayım:
Devlet yetkilileri ile PKK yöneticileri arasındaki görüşmelerde önemli bir mesafe alındığını öğrendik...
İmralı,
Kandil ve
Ankara arasında bazı protokoller gidip geliyordu.
Abdullah Öcalan,
"Halk savaşına gerek kalmadı... Barış Konseyi kuruluyor" demişti.
***
Sonra ne oldu? PKK saldırıya geçti.
Silvan ve devamında çok sayıda asker, polis, militan ve sivil hayatını kaybetti.
Manzara net: Oyunbozanlık eden devlet değil PKK oldu.
Ancak BDP'liler her zamanki
"PKK ile tabanımız aynı" gerekçesini kalkan yaparak örgüte toz kondurmadı. Taa ki PKK, yanlışlıkla, bazı Kürtleri de öldürene dek...
Uzun süre susan BDP'liler... PKK sempatizanı olan Kürt vatandaşları bile nefretle ayağa kaldıran bu eylemleri kınadılar.
Peki, kınadılar da ne dediler? BDP'li bağımsız milletvekili
Altan Tan, yazısında, kurşunun adresi olması gerektiğini savunuyordu.
(Taraf, 24 Eylül)
Yani ona göre PKK'nın sıktığı kurşunların adresi belli olmalı... Kürtleri değil; askeri, polisi, öğretmeni, imamı vurmalıydı.
(Sağduyu sahibi Kürt aydını
Orhan Miroğlu başta olmak üzere, o yazıdan tüten
vicdansızlık ve
çifte standart meseleyi izleyenlerce mahkûm edildi.)
***
İşte Meclis'e gelen, seçim çalışmaları sırasında
"Gerillaya oy verin" diyen bu zihniyet...
Bugüne kadar çizdikleri manzara şu: Meclis'i, PKK'yı savunmak ve meşrulaştırmak için kullanacaklar.
Mesela yeni Anayasa için çalışmalar yapılacak. Bir noktaya karşı çıkacaklar.
"Peki siz ne öneriyorsunuz" dendiğinde,
"Bize değil Kandil'e sorun" diyecekler.
(Geçen dönem,
"Bize değil, İmralı'ya sorun" diyorlardı. Zaman içinde Apo'nun gücünü azaltıp, Kandil'inkini artırdılar.)
Faraza,
"Tüm PKK'lıları kapsayan bir Genel Af çıkartalım..." diyecekler. Diğer partiler karşı mı çıktı? İki gün sonra PKK saldırıları başlayacak.
BDP'liler de kürsüye fırlayıp,
"Akan kandan Başbakan Erdoğan sorumlu..." diyecek.
Velhasıl BDP, Meclis'e,
"Savaşı savunmak için" geliyor maalesef.
İnşallah yanılırım.
Not: BDP'lilere,
"Örgütle aranıza mesafe koyun" diyenler, havanda su dövüyor. Böyle bir şey yapmaya kalkıştıkları an PKK onları görevden alır!