BDP'nin bağımsızları 1 Ekim'de yemin ederek Meclis çalışmalarına katılacaklarmış. Diyarbakır'dan seçilen kıdemli Kürt politikacı Şerafettin Elçi öyle diyor.
"Sorunlar, şiddetle değil siyasetle çözülmeli" diyenler için, elbette son derece sevindirici bir haber bu...
Evet, sevinelim ama aynı anda Başbakan Erdoğan'dan en kıdemsiz milletvekiline, tüm AK Partililere sabır ve metanet dileyelim:
Çünkü "çifte standartlı", "bir dediği diğerini tutmayan", "kendi adına konuşamayan", "timsah gözyaşları dökmekte ustalaşmış" siyasetçilerden oluşan bir grup gelecek Meclis'e...
Bu tavrın çeşitli örnekleri bizzat Şerafettin Elçi'nin sözlerinde yer alıyor. İşte bunlardan birkaçı:
***
"Müzakereler niye devam etmedi, ben şimdi hayret ediyorum" diyor Elçi...
Bunda hayret edilecek ne var? PKK tasfiye edilmekten korkuyor.
Abdullah Öcalan'ın devletle anlaşacağını, kendi özgürlüğü konusunda ilerleme olduğu takdirde, PKK yönetimini kurda kuşa yem edeceğini düşünüyorlar.
Bu nedenle Öcalan, "Savaşa gerek kalmadı...
Barış Konseyi kurulacak" der demez,
Silvan'da saldırıya geçtiler.
Zaten Elçi de benzeri bir saptama yapıyor: "Zannedersem silahlı kesim, yani PKK çevresi bunu bir oyalama taktiği olarak algıladı. Hükümetin esas amacının PKK'yi imha etmek olduğu kanaatine vardı. (...) Öcalan bu kuşkuyu taşımıyordu ama dağ bu kanaate vardı zannedersem."
***
İşte görüyorsunuz: Elçi bir yandan müzakerelerin kesilmesine hayret ediyor, öte yandan niye kesildiğini bal gibi biliyor.
(
Ortadoğu ve
Avrupa'daki bazı aktörlerin, PKK'yı savaşa devam etmeye kışkırtmasını şimdilik bir yana koyalım...)
Şu anda PKK yönetiminin en önemli meselesi kendi geleceği: Dağdan "Mağrur kahramanlar" olarak inmek ve iktidar koltuklarına oturmak istiyorlar.
Bu nedenle Öcalan'ı
"tek adam" olmaktan çıkardılar. İpleri ele alma arzusundalar. Ancak aynı ayarda bir liderleri olmadığı için Öcalan'ı tamamen silemiyorlar.
Şiddet aracılığıyla Öcalan'ı kendi çizgilerine çekmeye uğraşıyorlar. Çünkü PKK'ya sırtını dayamamış bir Öcalan'ın devlet karşısında hiçleşeceğini de biliyorlar.
***
Beni en çok Elçi'nin
"Halk Meclis'e dönmemizi istiyor" demesi güldürdü.
Yahu halk seni Meclis'i boykot edesin diye seçmedi ki! Oy vermek,
"Git sorunlarımı çözmek amacıyla beni Meclis'te temsil et" demek değil mi?
Bir halkın, bir grubun, hatta tek bir seçmenin, "Sana Meclis'e gitmemen için oy veriyorum" dediği ne zaman görülmüş?
Kürt halkının bir bölümü AKP'ye, diğer bölümü BDP'ye oy veriyor. İki tarafın da ortak arzusu, Meclis'te temsil edilmek... Bu kadar basit!
Meclis'i boykot ettiler. Bir işe yaramadı. Şimdi
"Halk istiyor" deyip geri dönmeye çalışacaklar.
***
Örnekler çok ve bütün bunlar
"Kürt ulusalcı hareketine" siyasi açıdan güvenilmeyeceğini gösteriyor.
Başbakan
Erdoğan büyük bir siyasi riske girerek, özel temsilcisi
Hakan Fidan'ı, PKK ile görüştürdü. Müzakerelerde ciddi ilerlemeler sağlandı.
Ama iş,
somut adım atmaya geldiğinde PKK yönetimi cayıverdi.
Bence bu tip oyunları hep yapacaklar: Çünkü geçmişe bakıyor ve
"Ne elde ettikse savaşla ettik..." diyorlar.
İşin kötüsü, hiç de mantıksız değiller. Dağa çıkışlar kesilmediği sürece, bakış açıları değişmeyecek.
"Bu ilerlemeyi 30 küsur bin Kürt militanın canıyla sağladık. Bir 30 bin daha karşılığında zafere ulaşırız" diyorlar.
Dolayısıyla Meclis'i, sorunları çözen bir "demokratik platform" olarak değil, amaçları için kullanacakları bir "araç" olarak görüyorlar.