Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, "Yargının demokratik meşruiyet sorunu yok" dedi. (Burada "yargı" kelimesiyle kastedilen "yüksek yargı".)
Dediği doğru değil. Yüksek yargıda çok ciddi bir demokratik meşruiyet sorunu var.
Peki, nedir "demokratik meşruiyet"?
Bu kavram, devlet görevlisinin ardında, seçimin olması anlamına gelir.
Halbuki 1982'den beri yüksek yargıda demokratik meşruiyet yok. Çünkü bürokrat, bürokratı atıyor; demokratik seçim dışlanıyor. ("Sen beni seç, ben seni seçeyim": Al gülüm, ver gülüm sistemi.)
İşte referandum bu sistemi değiştirmeyi amaçlıyor: Görev alacak üyelerin bir kısmını kürsü hâkim ve savcılarına seçtirerek, demokratik meşruiyeti sağlamaya çalışıyor.
Tabii eski sistemin temsilcisi olan Gerçeker de buna karşı çıkıyor.
***
Peki, HSYK'deki mevcut sistem nasıl? Şöyle anlatmaya çalışayım:
Diyelim
Merkez Hakem Kurulu'nu,
Fenerbahçeli fanatikler ele geçirdi... Ne yaparlar?
Mesela yıldız futbolcuların sert faullerle durdurulmasına izin veren ve kartlarda cimri davranan hakemleri
Beşiktaş maçlarına atarlar.
Bu hakemler sayesinde rakip takımlar
Quaresma,
Guti gibi BJK'li yıldızları faulle durdurur. Ancak bu kasti fauller yüzünden sarı ve kırmızı kart almazlar.
Sonuç: BJK maçları berabere biterken, benzeri bir tezgâh
Galatasaray'a da uygulanınca F.Bahçe öne geçer.
***
İşte HSYK tam da bunu yapıyor. Türkiye'deki binlerce hâkim ve savcı arasından
Kemalist olanlar yükseltiliyor. (
Sağcılar,
solcular,
demokratlar,
liberaller dışlanıyor.)
Kritik davalara, yaklaşımı belli olan hâkim ve savcılar atanıyor.
Böylece öyle bir sistem oluşuyor ki... Binlerce insan
JİTEM tarafından yargılanmadan öldürüldüğü halde... Yargıda yaprak kımıldamıyor.
Yeni Anayasa ise çoğulcu yaklaşımla HSYK'yı çeşitlendiriyor. Kapalı kutuyu açıyor.
Kıyamet bundan kopuyor.