Osmanlı/Türk modernleşme serüveninde resim kritik bir yer tutar.
Mesele sadece tutuculuk değil. Birilerinin resim yapması, başka birilerinin de onları satın alarak evlerine asması, Osmanlı için 'modern' bir ilişki biçimidir.
Modernleşme ilginç yaşam öykülerinin ortaya çıkmasına yol açar. Hele ressam bir kadınsa!
Erken dönem kadın ressamlarımızdan Mihri Hanım'ın hayatı buna bir örnek olsa gerek...
1886'da (1890 olduğu da söylenir) Kadıköy' de doğuyor. Alafranga eğitim alıyor. Edebiyat, müzik ve resim öğreniyor. Dönemin 'saray ressamı' Fausto Zonaro' nun, Beşiktaş Akaretler'deki atölyesine devam ediyor.
Derken İstanbul'a gelen bir cambaz kumpanyasının İtalyan müzik şefi için Roma'ya kaçıyor.
Oradan Paris'e geçiyor. Montparnasse' da bir yer kiralıyor. Portreler yaparak ve evin bir odasını kiraya vererek yaşamaya çalışıyor.
Mihri Hanım'ın kiracılarından biri, Sorbonne Üniversitesi'nde siyaset bilimi okumakta olan Müşfik Selami Bey'dir. Evleniyorlar. (Bir süre sonra da boşanıyorlar.)
***
Balkan Savaşı'nın ertesinde Paris'e giden Maliye Nazırı Cavit Bey, Mihri (Müşfik) Hanım ile tanışıyor.
Cavit Bey hemen Maarif Nezareti'ne bir telgraf çekiyor: "Buradaki yetenekli hanımdan yararlanalım."
Böylece Mihri Hanım ülkesine dönüyor.
1913'te İstanbul Darülmuallimatı' na (Kız Öğretmen Okulu) atanıyor.
Daha sonra da kızlar için açılan güzel sanatlar okulunun (İnas Sanayi-i Nefise Mektebi) müdürü oluyor.
Mihri Hanım, İstanbul'da Edebiyat-ı Cedide şairleriyle, özellikle de Tevfik Fikret'le dostluk kuruyor.
Onların yazdığı şiirlerin resmini yapıyor. Tevfik Fikret, bir söyleşi sırasında gazeteci Ruşen Eşref'e, "Yukarıda bir hanım var. Resimler yapıyor. 'Rübab'ı öyle güzel yorumluyor ki 'yazdıklarım bu kadar anlamlı mıymış' diye şaşırıyorum" diyor.
Tevfik Fikret 1915'te vefat edince Mihri Hanım şairin yüzünün kalıbını çıkarıyor.
***
Birinci Dünya Savaşı'nın kaydedilişi siyasi ortamı radikal biçimde değiştiriyor. Hüseyin Cahit (Yalçın) ve Cavit Bey ile olan dostluğu yüzünden basında Mihri Hanım aleyhine yazılar çıkıyor.
O arada İtalya'ya gidiyor. İtalyan şair Gabriele d'Annunzio ile birlikte oluyor. Onun aracılığıyla Papa'nın portresini yapıyor.
Daha sonra Türkiye'ye dönüyor. Yaptığı Atatürk resmini Çankaya'ya çıkıp Gazi'ye sunuyor.
Derken 1927'de ABD'ye gidiyor. New York'ta resimlerini sergiliyor. 1938'de Long Island'da açılan Dünya Fuarı'nda çalışıyor. O sırada ABD'de bulunan Ahmet Emin Yalman'ın eşi Rezzan Hanım'ın portresini yapıyor.
Mihri Hanım 1954'te ABD'de ölüyor. Kimsesizler Mezarlığına gömülüyor.
***
Bu olağanüstü yaşamdan kesitleri, Burcu Pelvanoğlu'nun Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan 'Hale Asaf: Türk Resim Sanatında Bir Dönüm Noktası' adlı çarpıcı ayrıntılarla dolu güzel çalışmasında okudum.
Mihri Hanım, kendisi gibi ressam olan Hale Asaf'ın (1905-1938) teyzesi. Yeğeninin bu mesleği yapmasını hiç istemiyor.
Onu vazgeçirmek için, "Ben resim yaptım da ne oldu? Sanat karın doyurmuyor...
Tablolarını mı yiyeceksin?" diyor.
Hatta kabalaşıyor: "Ben güzelim, başımın çaresine bakarım. Sende o da yok!"
Ancak yeğenin vazgeçmediğini biliyoruz.
Bir ara da, Hale Asaf'ın hastalık ve tutku dolu yaşamından söz ederiz.