AKP lideri Erdoğan, "Bu seçimde tek başımıza iktidar olamazsak çekilirim" diyor. Ardından da ekliyor: "Peki Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli iktidar olamazlarsa çekilecekler mi?"
Bu iddialı söz karşısında çeşitli yorumlar yapıldı. Mesela "Mağlubiyet durumunda Erdoğan çekilmek istese dahi partisi onu bırakmaz" dendi ki ben de katılıyorum.
"Erdoğan bu resti çekmekle, oylarını artırmak amacıyla son bir hamle daha yaptı" diyenler de var. O da makul bir yorum.
İddianın seçim sonrasındaki cumhurbaşkanlığı seçimiyle de ilgisi olabilir. AKP tek başına hükümet olacak milletvekili sayısını yakalarsa... Köşk için uzlaşma arayacağını daha önce ilan eden Erdoğan, Bahçeli'nin karşısına psikolojik açıdan güçlü bir biçimde çıkacak:
"Arkadaş sen seçim kaybeden bir lidersin... Aslında istifa etmen gerekir ama... Hadi neyse, bak ben seni muhatap alıyorum..."
***
Öte yandan bu söze siyaset açısından değil de, "gerçekleşme olasılığı" açısından bakarsak... Bence Erdoğan büyük bir yanlış yapıyor!
Nedenini anlatayım:
Diyelim ki AKP yüzde 40 civarında bir oyla ve 300 küsur milletvekiliyle birinci parti oldu.
Bunun üzerine CHP Başkanı Deniz Baykal... "Bunca yıl uğraştım, bir türlü beceremedim, partimi iktidara taşıyamadım, yaşım da 70 oldu, ben artık evime dönüyorum" dedi...
Böyle bir olay AKP'nin lehine mi, değil mi?
Bence aleyhine. Şöyle:
Şu anda CHP yönetiminde sosyal demokrasiyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan... Avrupa Birliği'ne soğuk bakan... Katı laikçi... Geniş halk kitlelerinin manevi değerlerinden kopuk... Bürokratik elitle ittifak kurmuş bir ekip var: Deniz Baykal ve arkadaşları.
Baykal bu ekibin lideri, toparlayıcı unsuru, yapıştırıcısı. O gittiği takdirde ekip de dağılacak.
Öte yandan CHP üyeleri de bu ülkenin insanları. Parti yönetiminin yaptığı hataları gayet iyi görüyorlar. Onlar da Baykal zihniyetinin iktidara gelemeyeceğinin farkındalar. Şu anda kerhen destekliyorlar.
CHP üyeleri biliyor:
Altı Ok'un iktidara gelebilmesi için... "Türkiye şartlarına göre paralı, eğitimi nispeten yüksek, Batı bölgelerinde oturan" kesimlerin partisi olmaktan çıkması...
Yoksullara, dar gelirlilere, muhafazakârlara, dindarlara da hitap eden, AB heyecanını taşıyan, 'Ilımlı Laik' bir çizgiye girmesi gerekiyor.
Bugün CHP yönetimi, AKP'yi, "oy toplamak için altın dağıtıyorlar" diye eleştiriyor.
Bu eleştiri olup biteni hiç anlamadıklarını gösteriyor.
İşin aslı şu: AKP'nin gayet güçlü bir teşkilatı var. Bu teşkilatta çalışanlar kendi bölgelerini ev ev, daire daire, dükkân dükkân tanıyor.
Diyelim ki İşçi Mehmet'in çocuğu oldu. Akşam kapı vuruluyor. Ahmet bir de bakıyor karşısında; bir buket çiçek ve bir kutu şekerle AKP'liler... Misafirler "Allah analı babalı büyütsün" diyerek bebeğe küçük bir altın da takıyor.
Hadi buyurun: İşçi Mehmet, AKP'ye oy vermesin de kime versin?
Peki iletişimin fevkalade geliştiği şu bilgisayar çağında, Türkiye'nin en eski partisi olan CHP, benzeri bir örgütlenmeyi ve siyasi faaliyeti niye beceremiyor?
Niye adında "halk" kelimesi olmasına rağmen, CHP halka en uzak parti olarak kalıyor?
Çünkü balık baştan korkar!
Baykal ve ekibinin böyle bir vizyonu yok... Türkiye'nin yüzde 20 ila 30'unu oluşturan, "kentli, eğitimli, laik ve Alevi" kesimlere hitap etmek yetiyor onlara.
Üstelik yetinmek zorundalar da! Çünkü muhafazakâr ve dindar kesimlere yöneldiklerinde, politikalarını değiştirmeleri gerekiyor.
Mesela türban konusunda zart zurt etmekten vazgeçmeleri şart.
Tabii böyle bir durumda, bürokratik elitle olan ittifakları da son bulacak.
Özetle: Deniz Baykal ve ekibinin yönettiği bir CHP, siyaset sosyolojisi açısından, AKP'nin ve Erdoğan'ın büyük şansıdır.
Bir de Baykal'ın koltuğuna, 1960'ların 1970'lerin Bülent Ecevit'i andıran (ama günümüz şartlarına uygun) bir liderin oturduğunu düşünün.
Parti nasıl da şahlanır!