Kah espri yaparken, kah ciddiyetle konuşurken birçok kişi " Misak-ı Milli sınırları dahilinde... " diye bir kalıp kullanır. Bunu söylerken kasıtları Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut sınırlarıdır.
Halbuki tarihsel açıdan bakıldığında bu yanlıştır: Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin ilan ettiği Misakı Milli bugünkü Türkiye'den daha geniş bir alanı işaret eder. Örneğin buna I. Dünya Savaşı'ndan sonra Irak toprakları içinde kalmış olan Musul ve çevresi de dahildir.
Musul birkaç sebeple Türk siyasi organizmasının içinde ukdedir. Bunlardan biri orada yaşayan Türkmenlerdir.
Asıl mesele ise hiç kuşkusuz petroldür: 20'nci yüzyılda insanoğlu devasa bir petrol uygarlığı inşa etti. Biz Türkiye olarak bu uygarlığın merkezinde değil kenarında yer alabildik.
Niye böyle oldu?
Atatürkler, İnönüler, Musul'un önemini bilmiyor muydu? Elbette her şeyin farkındaydılar ama 1912'den 1922'ye, 10 yıl boyunca savaşmış bir ülkenin, başta İngiltere olmak üzere I. Dünya Savaşı'nın galip ülkelerine kafa tutacak hali yoktu.
"Galipler" iki şartla Türklerin, Anadolu topraklarında bağımsız bir devlet kurmasına izin verdiler:
1) "Komünist olmayacaksın..." 2) "Musul'dan yani petrol bölgesinden elini çekeceksin..."
***
Bazı siyasetçiler (örneğin Turgut Özal ) eğer petrol zengini Musul bölgesi Türkiye sınırları içinde kalsaydı, ülkenin milli gelirinin hangi seviyede olacağına ilişkin araştırmalar yaptırmıştır.
O tür çalışmalar elbette ilginç bir fikir jimnastiğidir ama bence çok da anlamlı değildir.
Çünkü petrol bulunmadan önce ekonomisi geri olan ülkelerin başı, petrol bulunduktan sonra genellikle dertten kurtulmamıştır.
Adeta havadan gelen petrol zenginliği bir yandan diktatörlüklere yol açmış... Bir yandan ülkeyi güçlü devletlerin " oyun alanı " haline getirmiş... Bir yandan da ülke halkını atalete sevk etmiştir...
Peki şu soruya nasıl cevap verirsiniz: Petrolü olmadan da ekonomisini belli bir seviyeye getirmiş, dünya piyasalarıyla rekabet edebilen, ordusu güçlü bir ülkede petrol bulunursa ne olur?
Herhalde iyi olur.
Gelişme daha da hızlanır.
Bunca lafı niye ettim biliyor musunuz? Bir süredir zihnimi bir siyasi fantezi kurcalıyor. Şöyle bir şey:
Ankara, Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasından endişe ediyor. Bu gelişimin yarın öbür gün güneydoğu bölgesinin Türkiye'den kopmasıyla sonuçlanabileceğini düşünüyor.
" Reel politik " açıdan bakıldığında bu gayet anlaşılır, makul bir endişe. Tarih bu tip örneklerle dolu...
Ayrıca kimi ABD savunma dergilerinde yayınlanan ya da bazı yabancı askeri konferanslarda ortaya atılan haritalar da bu kuşkuyu güçlendiriyor.
Şu sıralar Ankara, Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasını engellemeye çalışıyor... Kimi " şahin " ve " milliyetçi " Türk politikacıları, " Nüfus mübadelesi yapalım... Bizimle yaşamak istemeyen Kürtler, Irak'a gitsin, Türkmenler buraya gelsin... " diyor... Barzani "aşiret lideri" denerek küçümseniyor.
Gelelim işin fantezi yanına...
Olayı tersten düşünelim:
Türkiye ile Kuzey Irak'ın kavga etmek yerine birleştiğini hayal edin... PKK sorunu biter... Bölünme korkusu biter... Türkmen sorunu biter...
Kaçakçılık biter...
Türkiye'nin insan gücü ve teknolojisi Kuzey Irak'ı hızla kalkındırırken, oradaki petrol ortak ekonominin jet hızıyla gelişmesine yol açar...
Peki bu siyasi oluşumun yapısı ne olur? Federasyon mu? Eyalet sistemi mi? Bilmiyorum. ABD ya da diğer dünya güçleri izin verir mi? Sanmıyorum.
Yine de bu siyasi fantezi hoşuma gidiyor. Düşünce kuruluşlarında felaket senaryoları tartışılırken iyi de... Biz nefaset fantezileri kurarken mi kötü?