Yanılmıyorsam 1995 yılıydı. "Türkiye bir mozaiktir" lafı ortaya atılınca MHP Başkanı Alpaslan Türkeş, en kibar haliyle, "Ne mozaiği lan, mermer, mermer" demişti.
Geçenlerde Yağmur Atsız'ın 'Ömrümün İlk 65 Yılı' adlı anı kitabını okudum. Baktım, o da 'mozaik' benzetmesine karşı çıkıyor ve yerine 'ebru'yu öneriyor. Özetle, "Mozaiğin parçaları yerinden oynatılabilir. Halbuki biz ebru gibiyiz, farklı renkler öylesine iç içe girerek bir motif oluşturmuştur ki bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir" diyor.
Tam bu mecazlara alışmaya başlamışken son bombayı ANAP Başkanı Erkan Mumcu patlattı, kafamız iyice karıştı.
Bakın ne demiş: "Biz mozaik değiliz, biz şerbetiz. Şerbetin içerisinde su da var, süt de var, şeker de var. Ama ortaya çıkan yeni bir tat var, işte ona şerbet denir. Bu ne sütü inkâr eder, ne şekeri inkâr eder, ne de suyu inkâr eder."
Hadi bakalım, kimlik vaziyetini anlatmak için metaforlardan metafor beğenin: Mozaik mi, mermer mi, ebru mu, şerbet mi?
Doğrusunu isterseniz Mumcu'nun 'şerbet' benzetmesi insanın hoşuna gitmiyor değil. Şekerli şeyler güzel çocukluk anılarını hatırlatır; herhalde o yüzden.
Ancak burada bir tuhaflık var: Mumcu şerbetin içindeki sayarken, 'süt' de diyor. Bunu görünce şaşırdım. Acaba yanılıyor muyum, deyip Kubbealtı Lügatı'na baktım: 1) Meyve özü, su ve şekerle yapılan tatlı içecek. 2) Bazı katı maddelerin sulandırılmış şekli (gübre şerbeti gibi). 3) Taş, çini, tuğla ve benzerinin aralıklarına akıtılmak için yapılmış sulu harç veya çimento. 4) Sıvı halindeki ilaç, bilhassa müshil.
Merak ettim tabii. Nedir bu süt olayı? Mumcu ne tür bir şerbetten söz ediyor? Su kim, şeker kim, süt kim bu ülkede? Ve bu şerbet neyin içine katılıyor?
İşin şakası bir yana; alt kimlik, üst kimlik derken kimliğimiz altüst olmuş durumda. Picasso'nun kübist tablolarına döndük.
Bu konuda laf üretenlerin 'yaratıcı' metaforları da kafa karıştırmaktan öteye gitmiyor.