Kar engeline takılmazsam bugün (perşembe) siz bu yazıyı okurken ben Ankara'da olacağım. Türk Dil Kurumu'nda, saat 16.00-18.00 arasında "Değişen Toplum, Değişen Dil" konulu bir konuşma yapacağım.
Ben elbette bir dil uzmanı değilim. Zaten konuşmanın 'öğretmek', 'ders vermek' gibi bir amacı bulunmuyor. Hedef Sabah ile TDK, medya ile Türkçe üzerine çalışan arasında bir diyalog kurabilmek. Ortak noktalar bulmak ya da hiçbir şey yapamasak dahi hangi konularda, niye uzlaşamadığımız, ortaya çıkarmak...
Dil konusu önemli. Toplumumuz hızla değiştiği için zihinler karışık. Hemen dünkü Sabah'tan bir örnek vereyim. Ekonomi sayfasında şöyle bir başlık vardı: ABD bütçede cinlik yaptı, dolar Euro'yu fena çarptı.
Birleşik Devletler'in para birimini niye küçük harfle 'dolar' diye yazıyoruz da, Avrupa Birliği'nin para birimine özel isim muamelesi yaparak, büyük harfle 'Euro' yazıyoruz?
Bunun nedeni 'cehalet' değil elbette. Dilin en önemli unsuru olan 'mutabakat'ın sağlanamaması.
Frenkçe kelimenin Batı'daki yazılışı, oradaki okunuşu ve Türkçe'deki söylenişi arasında farklar var. Çıkın sokağa, insanlara kulak verin: Kimi 'yuro' diyor, kimi 'yüro'... 'Eru', 'öro' 'oyro' diyen de var. Döviz konusundaki en önemli odak olan Merkez Bankası ise 'Euro' yazmayı sürdürüyor.
Öte yandan Türk Dil Kurumu, 'Europe' (Avrupa) kelimesinden üretilen bu kelimeye 'avro' dememizi öneriyor ki bence gayet mantıklı. Ancak toplum, bu mantığı dinlemiyor ve ağırlıklı olarak 'yuro' demekte ısrar ediyor. Ben de, 'avro'yu mantıklı ve makul bulmama rağmen 'yuro' deyip duruyorum. Ama yazarken 'euro'yu tercih ediyorum. Çelişki üstüne çelişki!
Gördüğünüz gibi ne kötü niyet söz konusu, ne de cehalet. Ancak dediğim gibi zihinler karışık.