Bugün değişik bir şey yapalım; daldan dala konalım, bir nottan diğerine geçelim...
* Dünkü Cumhuriyet gazetesinde Oktay Ekinci, Hayırsız adaya (Semazen) ya da Haydarpaşa mendireğine (Fatih Sultan Mehmet) dikilmesi düşünülen heykeli konu edinmiş. Özetle diyor ki: Dünyanın büyük kentlerinde siyasetin ve inançların ötesinde 'evrenselleşmiş simgeler' kullanılır. Sonra da sayıyor: Brüksel'de "İşeyen çocuk çeşmesi", New York'ta "Özgürlük Heykeli", Paris'te "Eyfel Kulesi"... Ancak Ekinci, Rio de Janerio'yu da bunlara dahil etmiş. Bu kentteki 30 metrelik İsa heykelini 'evrensel bir simge' saymış. Bence tuhaf bir yaklaşım. İsa heykeli akla hemen Hıristiyanlığı getirmiyor mu? Hıristiyanlık birçok dinden sadece biri değil mi?
* Perşembe günü Türk Dil Kurumu'nda (Ankara) konuşma yapacağım ya... Bu aralar dille ilgili herhangi bir şey hemen dikkatimi çekiyor. Eğer siz de bu konuya meraklıysanız Geoffrey Lewis'in yazdığı "Trajik Başarı: Türk Dil Reformu" adlı kitabı mutlaka okuyun. Gelenek Yayınları'nın dilimize kazandırdığı bu kitap, adından da tahmin edeceğiniz gibi Osmanlı'dan başlayıp 1990'lara dek Türkçe'nin değişimini ve bu alandaki tartışmaları ele alıyor.
* 'Dil' dedik de... Falih Rıfkı Atay'ın "Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri" adlı kitabında şöyle bir anekdota rast geldim:
Bir gün Atatürk, eğlence kabilinden, bir Fransızca kelimenin kökeninin Türkçe olduğunu öne sürer. Dilci Yusuf Ziya itiraz eder: "Hayır o Fransızca kelimenin aslı bu Türkçe kelime olamaz." Atatürk sorar: "Niçin olamazmış? Siz demin bir başka Fransızca kelime söylediniz. Aslının Türkçe olduğunu iddia ettiniz. Niçin sizinki olur da, benimki olamaz?" Sonra da alaycı biçimde devam eder: "Ne sizinkinin, ne bizimkinin kitapta yeri yok. Sizin buluşunuz ihtimal yatakta sağdan sola dönerken hatırınıza geldi. Ben de bu sabah banyoda yıkanırken benzettim."
Demek ki akla ziyan tartışmalar; her zaman, her yerde, her kesimde yapılırmış.
* Geçen gün Ferhan Şensoy'un başrolünde oynadığı "Şans Kapıyı Kırınca" filmine gittim. Bence gayet şirin bir film. Mütevazı bir çalışma. İddiasız ama eğlenceli. Hoşça vakit geçirmek için birebir. Geçen yıl bu zamanlar Küba'ya gitmiştik. Gezdiğimiz yerleri filmde görmek hoş oluyor. Sadri Alışık'ın "Turist Ömer" dizisini hatırladım.
* Şu cümleyi sık sık görüyorum: "Türkiye laik bir ülkedir..." Bence sorunlu bir anlatım biçimi bu. Çünkü asıl kastedilen devlet. Halbuki ülke deyince işin içine coğrafya giriyor, halk giriyor hatta tarih giriyor ki bunların hiçbiri laik olamaz. Bir kere daha belirteyim: Laiklik kavramını siyasetle ve devletin işleyişiyle sınırlandırmamız şart. Aksi halde fikirler bulanıklaşıyor; kimin ne dediği anlaşılmıyor.
* Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlere ve akademisyenlere dizüstü bilgisayar vermeye hazırlanıyor ya... Şimdi klavye düzeninin ne olacağı merak konusu. Bakanlık Türkçe'ye uygun "F klavye" için bastırıyor. Bildiğiniz gibi bu FQ meselesini uzun uzun tartışmıştık. Bize dudak bükenler buyursun buradan yaksın! Söz konusu olan 650 bin adet bilgisayar. Yani milyonlarca doların döndüğü bir piyasadan söz ediyoruz.
* Endonezya'daki bir cami tsunamiye rağmen yıkılmamış. Birileri buna "Allah'ın lütfu" deyince Başbakan Erdoğan kızmış: "Bırakın bu boş lafları: Demirden, çimentodan çalmazsan, Allah da lütfeder." Bence nefis bir karşılık. Bilimle dini gayet güzel bir araya getirmiş. Rasyonel, mantıklı bir açıklama. "7.4 yetmedi mi" diyen densizlerin kulağına küpe olsun. 17 Ağustos 1999 depreminde dindarlar da ölmedi mi?