Yıl 1883. New York'lu büyük mağazalar zinciri sahibi Ehrich Kardeşler, şapkalarının tanıtımı için Burrow-Giles Litografi evine başvururlar. Litografi evi işi kabul eder. Oscar Wilde'ın o meşhur kürk yaka paltolu fotoğrafını bu kampanyada kullanmak üzere çoğaltır.
O fotoğrafı 1882 yılının Ocak ayında New York'taki stüdyosunda çeken ünlülerin fotoğrafçısı Napoleon Sarony'den başkası değildir. Bu fotoğrafı Oscar Wilde'ın New York'ta vereceği seminerin tanıtım afişi için çekmiştir.
Sarony, portresinin izinsiz Ehrich Kardeşlerin şapkalarının tanıtımı için kullandıldığını fark eder etmez Burrow-Giles Litografi evine fotoğrafını izinsiz çoğaltmaktan ötürü dava açar.
Burrow-Giles kendini davada şöyle savunacaktır: "Fotoğraflar, yazı ya da yazara ait değildir. Fotoğraf, doğanın çoğaltımıdır ve makinanın üretimidir, onu kullanan kişinin değil!"
Dava, New York güney bölgesinde Circuit mahkemesinde Litografi evinin bu savunmasıyla başlar. Mahkeme, Sarony'yi haklı bularak Burrow-Giles'i 610 dolar telif hakkı bedeli ödemeye mahkum eder. Burrow-Giles, buna yanaşmaz ve bu karara itiraz ederek tekrar mahkemeye başvurur.17 Mart 1884'te ikinci dava gerçekleşir.
Savcı Miller son kararı veren kişi olarak tarihe şu notları düşen mahkeme kararını açıklar:"Bu fotoğrafın orijinal bir sanat eseri olduğunu, entelektüel bir zihnin ürünü olduğunu, davalının bir yazar gibi bu sanat eseri yarattığını düşünüyoruz. O, Oscar Wilde'ı kamera önünde bir seçim doğrultusunda kendi seçimi doğrultusunda yerleştirmiş, onun kıyafetlerini de bu seçime göre tasarlamış, başka aksesuarlar kullanarak bu yaratıyı gerçekleştirmiştir. Işık, gölge gibi elemanları tamamen kendi sanatsal doğrultusunda kullanmış, fotoğrafının konusu olan Oscar Wilde'ı da böyle görüntülemiştir."
Mahkeme, sonuçta fotoğrafın, Burrows-Giles Litografi evinin iddia ettiğinin aksine makinanin ürünü değil, bir sanatçının yarattığı sanatsal bir form olduğuna karar verir. İşte bu hikâyeyi Antwerp'teki ünlü çağdaş sanat merkezi MHKA'de yeni açılan Animism sergisindeki bir işten öğrendim. Agentschad adlı kolektife ait iş, tarihten bu tür telif davaları örneklerine yer veriyordu.
Sizinle paylaşmak istedim çünkü 2010 yılında Kutluğ Ataman'ın video mu film yönetmeni mi olduğuna karar vermeye çalışan Türk mahkemelerini çağrıştırdı bu hikaye bana... Onlar da karar verirken sanat tarihine geçeceklerini bilmeleri gerekiyor. Kararlarının tıpkı bundan 100 küsur sene önce verilen sanattan yana bir karar olmasına özenmeliler. 100 yıl sonra Ataman'ın video art sanatını anlattığı mahkeme tutanaklarının birer sergi nesnesi olduğunu görür gibi oluyorum. Siz ne dersiniz?