İstanbul Film Festivali'nin İstanbul'unu oldum olası çok severim. Şehre sinematografik bir eda getiriyor. Sponsorlar çoğaldı, bütün filmler vizyona giriyor, mertlik bozuldu da hikaye. Filmlerin çoğu vizyona filan girmiyor sonradan... Bazı filmler özel kuryeyle tek bir kopya olarak geliyor. Seansın bitiminde özel kurye tarafından geldiği memlekete geri götürülüyor.
Sam-Taylor Wood'un Nowhere Boy'u John Lennon'un çocukluğunu anlatıyor. Önümüzdeki hafta programımda onu görmek var. Video sanatçısı 43'lük Wood'un 19 yaşındaki genç kocası ve çocuğunun babası Aaron Johnson, John Lennon'un ilk gençliğini oynuyor filmde...
Mavi gözleriyle Lennon'a hiç de benzemiyor ama belki oynadıkça benzeyecektir... İngiltere'de ikilinin evliliği epey olay yarattı... Erkek sanatçıların birbirinden genç kadınlarla olması hiç sorun yaratmaz oysa ki... Ama ne zaman bir kadın kendinden küçük bir erkekle olmaya başlar, kimsenin hoşuna gitmez bu durum...
Bütün cumartesimi ise Mario Rizzi filmlerine ayırdım Akbank Sanat'ta... Mario Rizzi de gelmiş. Film gösteriminin sonunda Ali Kazma'yla birlikte sinema ve video sanatını kalabalık bir izleyici kitlesi karşısında masaya yatırdılar. Rizzi ve Kazma'nın İsviçre'deki galerileri aynıymış; Analix Forever. Galeri sahibesi Barbara Polla, sanatçılarını yalnız bırakmayıp Akbank sanattaki panele gelmiş. Hepsini Yakup'ta yemek yerken gördüm gecenin ilerleyen saatlerinde. Masada Zeynep Tanbay da vardı. Cenevreli galerici Barbara Polla, sıradışı bir kişilik. Önümüzdeki sene galerisinin 20. yılını kutlayacakmış. Bugüne kadar 400'e yakın sanatçının sergisini açmış. 14 sene milletvekilliği yapmış. Romancı. Aynı zamanda gazete ve dergilere düzenli yazılar yazıyor. Aynı zamanda da doktor. Sanata yaklaşımı da kendisi gibi çoklu, çoğulcu...Bu arada Ali Kazma, Galeri Nev'le anlaşmış. Kazma'nın yurtdışı haricinde uzun zamandır Türkiye'de bir galerisi yoktu.
Galeri Nev'e Ali Kazma gibi güçlü bir video sanatçısının iyi bir açılım getireceğini düşünüyorum. Zeynep Tanbay'ın film festivalindeki favorisi değil mi? Evet, ben de merak ettim hemen öğrendim: Lebanon. Yakup'tan dönerken elbette bir kahve içmek üzere Urban'a uğradım. Füsun ve Faruk Eczacıbaşı, Erdağ Aksel ve Ayşe Kadıoğlu, bir masada oturmuşlar, hararetle bir konuyu tartışıyorlardı. Sonra i-phonelar çıktı erkeklerden... Kulak kabarttım. Mevzu önce Carly Simon'dı. You're so Vain'in kimin için yazıldığı. Derken Commodores'un bir parçasını aslında kimin seslendirdiği...
Bir sandalye de ben çekip nasıl muhabbete Carly Simon'un Mick Jagger'a benzeyip benzemediğinden girmek istedim anlatamam...