Galatasaray'ın sezon performansı konusunda hepimizin endişeleri vardı. Ama Şampiyonlar Ligi maçındaki öngörülerimizde, "Bu kez farklı olurlar. Olmalılar" diyorduk. Dakikalar ilerledikçe gördük ki, bu fikrimizin ortağı Anderlecht takımı olmuş. Deplasmanda olduğu halde, rakip sahada basanlar, sıkıştıranlar, sürekli rahatsız edenler ve geriye-ileriye istekle koşanlar onlar.
Yabancı sayısındaki şikayetler de bir anda rafa kalkıyordu. İstediği gibi takımı şekillendirme özgürlüğüne sahip Prandelli'nin, en çok aksayanlar, en çok eleştirilenler veya güven ibresini dibe vurdurmuşlarla yine sahada olması da ilginçti.
Maç sonrası analizlerini elbette yapacaktır İtalyan. Belki de Fatih Hoca gibi, "Kendini yıldız sananlar vardı" tarzı cümleler de kurabilir. Fakat hem lig, hem de Avrupa yapılanmasında, kime oyunu emanet etse, sonunda hayal kırıklığı yaşadı. Burak Yılmaz'ın üretkenliğini yitirdiği bir dönemde, Pandev'e yükü vermek istedi ama en gereken maçta, en gereksiz oyuncu oldu.
Savunma yapması beklenen rakip, senden daha tempolu ve istekli oynamayı tercih ediyorsa, burada teknik adamların analiz sonrasındaki kararları masadadır. Galatasaray, "Avrupa'da Aslan" farklılığını, bu 90 dakikada yitirdi. Artık tüm maçlarını baskı altında oynayacak, seyircinin arkalarından çekildiğini fark ettiklerinde de toptan kaçmaya başlayacaklar.
Bunların olmaması için, bu maçı iyi oynayıp kazanmaları önemliydi. Artık düz yol yok. Devamlı yokuş çıkacaklar.