Aykut Kocaman iki sene üst üste Ziraat Türkiye Kupası'nı kazandı. Avrupa Ligi'nde takımı yarı finale kadar da taşıdı.
Türkiye'deki etabı şans alamayan oyuncuları ile oynadı Kocaman. Sahadaki futbolun, ligdeki oyundan farkı yoktu. Tüm oyuncular ne yapacaklarını biliyor, düzeni korumaya çalışıyor ve becerilerin sınırları ile sonuçlar şekilleniyordu.
Ersun Yanal da aynı yöntemi seçti. Fakat tersi bir durum ortaya çıktı. İki takımın oyun karakterleri çok farklıydı. Her şey bir tarafa planı yoktu sahadakilerin.
Bu önemli bir handikap. Belli bir kadro ile yürürken, istediklerinizi alabilir, yapamayan bir-iki kişi ile de oynayabilirsiniz. Fakat kadronun bütününde aynı fikir oluşmamışsa, veya bu isteklerin karşılığı yoksa, o meşhur B Planı'nın devreye girmesi gerekirdi. Gördük ki, yokmuş...
Fenerbahçe taraftarı müthiş bir fizik gücü ve yapabildiği kadar tempo kovalayan bir takım seyrediyor. Çok da mutlular. Zaten puan cetveli veya istatistik karşılaştırmaları da Yanal'dan yana. Ama bu tempoyu yapmak için sadece üst düzey fizik gücünün peşine düşüldüğünü hissediyorum ki, sadece tek kozla oynamak büyük takımın portföyü olamaz.
Yanal'ın geçmiş alışkanlıkları futbolcularına hatırlatması, rakibi ceza alanına sokmayan tarzı, hızlı hale getirecek formülleri oluşturması, çift ön liberolu düzeni de seçenekleri arasına koyması şart.
Yoksa her dara düştüğünde, forvet sayısını bir arttırarak sezonu bitirecek ki, bu kalitede bir teknik adama, bu yakışmaz.
***
KIRMIZI TOPLU BÜROKRASİ
PTT1. Lig maçları kırmızı topla oynanıyor. Sponsor firma ile yapılan sözleşme gereği kışa girildiğinde böyle olması gerekiyormuş. Zemin karla kaplı olduğu zaman topun rengi önemli. Görünebilmesi açısından bu seçim zorunlu. Ama hava şartları normalse, zemin yeşilse, beyaz topun görülmemesi için ortam yoksa, bu bürokratik inadın anlamı nedir? "Yüce Atatürk" hitabından ceza sevki çıkartan Futbol Federasyonu'muzun müthiş vizyonuna soruyorum...
***
GELDİK Mİ YİNE AYNI YERE...
FENERBAHÇE kazanarak ilerliyor. Rakipleri ile arasını açmaya başladı. Hiç birine yenilmedi, birçoğunu da mağlup etti. Geçmiş yıllardan farklı oynuyorlar. Rakiplerini özellikle ikinci 45'lerde sahadan siliyorlar.
Ama maç sonrasındaki yorumlarda, bu özelliklerin altı çizilmiyor. Bir-iki hakem kararının üstüne sonucu bina etmeye çalışıyorlar. Aynı hatalar Fenerbahçe aleyhineyse konuşmuyorlar bile. Bu yöntemi önceki yıllarda çok gördük. Hakemden avantaj sağlamaya alışmış olanlar, bileklerinin gücü ile yapamadıklarını, başka yönden gerçekleştirmenin peşindeler. MHK'yı baskı altına alacaklar. Kendilerine yapılınca "yorumu böyle" diyecekler, Fenerbahçe'ye olunca "hakeme ihtiyacı yoktu..."
Artık bu durumları dikkate alan kaldı mı bilemiyorum. Ama bunu söyleyene, en iyi cevabı maç sonu istatistikleri veriyor. Her şeyin en çok yapanı maddesinin karşısında Fenerbahçe yazıyor...
***
FENERİUM DA DEVREDİLİNCE...
AZİZ Yıldırım, kulübün Futbol AŞ'ye olan borçlarını kapatabilmek için, Fenerium'u devretti. Yıllardır futboldan gelen paraları harcamış, karşılığını koyamamış ve borsadan uyarı gelince, kulübün maddi gelir getiren tek kaynağını elinden çıkarmak zorunda kalmış durumda.
Futboldan, diğer branşlara para aktarılmasını UEFA yasakladı. Bu da demektir ki, basketbol, voleybol veya diğer amatör branşlara artık sponsorlar dışında aktaracak gelir kalmadı. Sadece ellerindeki hisse senetleri için ödenecek kar payları olabilir. Onu da şirket zarar ederse alamazsınız.
Yayın geliri karşılığında bir factoring şirketinden 30 milyon TL alındı. 2015 kongresinde ne olur bilemem. Ama Yıldırım bırakırsa, gelen yönetimin elinde gelirleri temliklenmiş, gelir sağlayacak şirketleri de devredilmiş bir kulüp olacak.