Birden bire tempolu oyun, baskılı anlayış rafa kalktı Fenerbahçe adına... Sanki kazanacaklarını biliyorlar ama golü ne zaman atacaklarından emin değiller gibi sahadalar.
Beşiktaş derbisinde ilk 45'te de aynı umursamazlık ya da daha kötüsü bilememezlik içindeydiler. 10 kişi kaldıkları ikinci 45'te müthiş bir performans ortaya koydular ama onları arkalarından iten 50 bin kişi vardı tribünlerde.
Rizespor da bu yumuşak karnı iyi tespit edip önde basıyor, özellikle de stoperlere bu baskıyı uyguluyor. Çalımbay'dan, Yanal taktiği yani. Rakibe oyun kurdurma, uzun oynat, boş topları kovala. Oyun önceliğini rakibin üstüne mümkün olduğu kadar çabuk gitmek olarak oluşturan bir takımın, pas yaparak rakibi koşturması gereken bölümleri "bilememezlik" olarak yaşadığını görüyoruz. Fakat güçlü ve akıllı oyuncuları var Fenerbahçe'nin... Bu tempoyu kırma çabasından Kuyt ve Baroni ile çıktılar. Brezilyalı'nın hem de bir deplasman maçında oyuna ağırlığını böylesine koyduğunu uzun süredir görmemiştik. Öndeki üçlünün tüm pas servislerinin sorumluluğunu aldı, skora da yansıması gereken ara toplar attı.
DAUM'DAN FEYZ ALMIŞ
Webo-Alper değişikliği hiçbirimize sürpriz olmadı. Bu da Yanal'ın, Daum'dan aldığı bir feyz olsa gerek. İşleri düzeltmek için ne kadar forvet varsa oyuna almak. Tamamen orta sahadan vazgeçerek üçüncü bölgedeki kalabalığa top şişirme taktiği. Fenerbahçe'nin hocası artık daha yaratıcı olmalı. Webo'nun oyuna girmesi doğru, ama orta sahanın eksiltemesi benim mantığımda kontrol edilmesi gereken oyundan vazgeçmek demek.
Bu konuda bu maçlık, Rizespor'un forvetsiz kalması üzerine bir seçenek de yaratılabilir. Daha önce aynısı yapılmamış olsa, normal karşılardık elbette.
Her şey bir tarafa... Kazana, kazana devam etmek, bu iklimin tek geçerli görüşü. Puan farkını korumak, sonra oynayanın üstünde baskı yaratmak, her rakibe tehdit oluşturmak şampiyonluğun anahtarı.
İyi oynamanın ne Yanal'ın ne de oyuncularının çok umurunda olmaması bu yüzden. Tabelada "galip" yazıyorsa, herkes mutlu çünkü.
MAÇIN ADAMI: CRİSTİAN BARONİ