ABD'nin 2003'te gerçekleştirdiği Irak işgali, sadece Irak'ta değil tüm bölgede etkileri uzun yıllar sürecek etkiler bıraktı. Dokuz seneye yaklaşan işgal süreci boyunca hem Iraklı gruplar ve işgal güçleri arasında hem de farklı Iraklı grupların kendi aralarında girdikleri silahlı çatışmalar ve güç mücadelesi, bir yandan unutması zor insani trajedi yaratırken diğer yandan ise ülkeyi etnik ve mezhepsel düzlemde siyasi kamplara böldü. İşgal aynı zamanda Irak topraklarını küresel ve bölgesel rekabet ve çatışma alanına çevirdi. 2008'de imzalanan SOFA anlaşması gereği ABD güçlerinin Irak'tan geri çekilmesi, hem Irak için hem de bölge için yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Bu yeni dönemde ABD muharip güçlerini Irak'tan çekerken kendisine hem Irak'ta hem de Irak'a mücavir ülkelerde yeni hareket alanları yarattı. Bağdat'ta dünyanın en büyük büyükelçiliğine sahip olan ABD, bu büyükelçiliğini sayısı 15 bini bulan bir dışişleri ordusu ile doldururken, büyükelçiliğin ve diğer diplomatik misyonların korunması amacıyla da Irak'ta önemli bir askeri güç bırakacak. Aynı zamanda CIA'nin de ülkede artan varlığı, çekilme sonrası ABD'nin Irak içi ve bölgedeki istihbari faaliyetlerine güç katacak. Bütün bunlarla birlikte çekilen askerlerin bir kısmını Kuveyt, Ürdün, Bahreyn ve Katar gibi ülkelere kaydırması, ABD'yi gelecekte de Irak'ta operasyonel kılabilecek. Diğer bir deyişle ABD para ve itibar yatırdığı Irak'tan kolay vazgeçmeyecek.
Irak egemen mi?
Madalyonun Irak yüzünde ise sayısız problem varlığını sürdürmektedir. İşgalci "çekilme törenleri" düzenlese de Irak'ın ulusal egemenliğine ilişkin soru işaretleri henüz ortadan kalkmış değil. ABD'nin Irak'ın kalbinde kale kurmasının yanında Irak'ın ulusal egemenliğini kısıtlayan BM'nin 7. Maddesinin kapsamından henüz çıkarılmaması da bu soru işaretlerini canlı tutmaktadır. Yeni dönemde Irak'ın egemenlik sorununa diplomatik atılımlarla cevap vermesi ve "bölge barışına tehdit" olmadığını başta Kuveyt olmak üzere uluslararası camiaya kabul ettirmesi gerekecek.
Irak aynı zamanda işgalin mirasıyla da yüzleşmek zorunda kalacak. Irak'ta ABD vesayeti istikrarlı ve kapsayıcı bir düzenin kurulmasını sağlayamadı, aksine etniksekter fay hatlarını harekete geçirip hala devam eden bir çatışma zemini yarattı. Alelacele hazırlanan anayasa, ulusal uzlaşıya dayanmadı ve uzun soluklu üniter ve demokratik yaşam kısa dönemli siyasi kazanımlar ve ittifaklara feda edildi. Anayasadaki federalizm konseptinin "gevşek" bırakılması da benzer şekilde ülkenin birliğinin korunmasına dair ciddi sıkıntıları ortaya çıkardı. Bu sorunlarla baş edebilmek için Irak'ın yeni dönemde ulusal uzlaşıya, köklü reformlara ve anayasa tashihlerine ihtiyacı olacak.
Güvenlik boşluğu ise ABD'nin çekilmesinden çok Irak ordusunun merkezi yapılanmadan yoksun olmasından kaynaklanacak. Etnik-sekter ayrımcılığı barındıran ve merkezi-bölgesel ayrımına tabi Irak ordusu, bir yandan temsil sorununu beraberinde getirirken diğer yandan da Irak için ciddi bir güvenlik zafiyeti yaratmaktadır. Silahlandırılmış aşiretler ve uyuyan hücreler olarak Şii, Sünni ve Kürt milislerin varlığı da Irak'taki iç güvelik zafiyetini derinleştirmektedir. Bu durum Irak ordusunun "Iraklılık kimliğinin" etrafında yeniden şekillendirilmesini ve profesyonellik ve liyakat ölçülerinin esas alınmasını elzem kılmaktadır. Üstelik bu yeniden yapılandırma sadece Irak için değil komşu ülkelerin güvenliği için de büyük öneme sahiptir.
Vekâlet savaşları kızışıyor
Irak işgali ülkede bölgesel ve global aktörlerin arasında vekâlet savaşlarını da tetikledi ve ülke bir bölgesel mücadele alanına dönüştü. Bu rekabetin bölge için maliyeti de yüksek oldu. ABD bir yandan Kürtler üzerinden nüfuz yürütürken; İran, Irak'ı "doğal nüfuz alanı" olarak gördü ve sekteryen bir strateji üzerine kurduğu nüfuzunu Şii demografisi üzerinde yayıp kendisine yeni politik etkinlik alanları yarattı. İlginçtir ki ABD işgali Irak'ta yükselen İran nüfuzuna zemin hazırladı. Bu sebepten birçok Iraklı ABD'yi Irak'ı İran'a "altın tepside" sunmakla suçladı. Maalesef ABD'nin askeri varlığı ve yandaş siyasetçiler üzerinden yürütmeye çalıştığı nüfuzu ile İran'ın sekteryen çizgilerde ilerleyen Irak siyaseti ve İran-Suud gibi çatışmaların Irak'taki tezahürleri, Irak'ta istikrarsızlığın ve çatışmanın katalizörü oldu. ABD çekilmesi sonrası süreçte bu kısır siyasi döngüleri aşabilmek için Irak meselesine etnik-mezhepsel düzlemde yaklaşmayan ve Irak'taki uzlaşıdan ve istikrardan istifade eden Türkiye gibi komşu ülkelerin katkıları çok önemli olacak.
El-Maliki neye mâlik?
İşgalin harekete geçirdiği fay hatları, vekâlet savaşları ve sistemsel noksanlıklar birleşince Irak'ta çatışma da kaçınılmaz olmaktadır. Başbakan el-Maliki'nin tüm bu çatışma dinamiklerini kendi koltuğunu sağlamlaştırmak için kullanması, ülkeyi tehlikeli sulara itmektedir. Ülkede inceden inceye konuşulan "yeni bir Saddam mı doğuyor?" sorusu, Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi'nin suikast zanlısı olarak itham edilmesi, el-Maliki'nin parlamentodan kendisini otoriterlikle suçlayan Sünni Başbakan Yardımcısı Salih el-Mutlak'a desteğini geri çekmesini istemesi gibi gelişmeler Irak'ın huzur ve istikrarına ilişkin endişeleri artırmaktadır. Diğer taraftan Maliki'nin Türkiye'yi Irak'ın içişlerine müdahale etmekle suçlaması ve el-Haşimi hadisesini Türkiye'yle ilişkilendirme çabası, Irak'taki bölgesel vekâlet savaşlarını, diğer bir ifadeyle milli çıkarlara dış aktörlerin gözlüğüyle bakmanın sakıncalarını gözler önüne sermektedir.
Irak, iç siyasetinin sadece yerli aktörler tarafından belirlenmediği bu yeni süreçte uluslararası rekabet parantezinden çıkabildiği ve Irak'ın çıkarlarının etnik-sekter-partisel çıkarların üstünde tutulduğu oranda barış ve istikrara kavuşacak ve çekilme sonrasında kendisini bekleyen ciddi meydan okumalarla baş edebilecektir.