Suriye'de marttan beri süren gösteriler, Arap Birliği'nin Suriye'nin üyelik haklarını dondurma kararı ile yeni bir aşamaya girdi. Uluslararası camianın bölgesel aktörler eliyle tekrar harekete geçirildiği bu aşama, Suriye rejimi için de sonun başlangıcı oldu. Daha önce Türkiye'nin diplomatik girişimlerini sadece bir zaman kazanma aracı olarak gören ve şiddeti durdurma konusunda hiçbir adım atmayan rejim, nihayetinde Türkiye'yi kaybetmişti. Benzer bir şekilde Arap Birliği'nin ilk girişimini sonuçsuz bırakan kasım başındaki girişiminin şartlarını kabul ettiğini resmi haber ajansından duyuran Suriye rejimi, şartların ilki ve en önemlisi şiddetin durdurulmasına riayet etmeyerek, Türkiye'den sonra ikinci bir yerli dostunu da kaybetmiş oldu.
Kararı alan Arap Birliği üyelerinin çoğunun kendi ülkelerindeki baskıcı politikalarını ve uluslararası aktörlerle girdikleri angajmanları bir kenara koyarsak Suriye kararının kırılma noktası teşkil edecek güçlü ifadelere sahip olduğunu ortaya koymak durumundayız. Suriyeli heyetlerin Birliğin aktivitelerine katılmalarını engellemeye ek olarak bu karar, Birleşmiş Milletler'de son bulacak bir yaptırımlar zincirinin de şimdiye kadarki en önemli halkası oldu. Karar, Suriye ordusuna sivillere ateş etmeme çağrısında bulunarak, emre itaatsizlik göstermeleri dolayısıyla bir sivil itaatsizlik eylemi çağrısında bulundu. Ayrıca üye ülkelerin büyükelçilerini Şam'dan çekmeleri çağrısında bulunarak, Şam'ın diplomatik izolasyonunun da zeminini hazırladı. Kararın belki de en önemli maddesi ise Suriye muhalefetinin tüm gruplarını Arap Birliği merkezinde geçiş dönemine ilişkin ortak bir vizyon oluşturabilmek için toplantıya çağırmaktaydı. Libya özelinde sıkça duyduğumuz intikali (geçiş) kelimesinin kullanıldığı karar, açıkça Esed rejiminin Arap Birliği nezdinde sona erdiğini ve artık bir geçiş dönemi hakkında konuşulması gerektiği mesajını verdi.
Arap Birliği'ne paralel bir şekilde Ankara da artık Esed'den değişim adımları beklemediğini, diğer bir deyişle, Esed için diplomasi treninin kaçtığını vurguladı. Tabii ki kaçan trenin sorumlusu ne tüm eleştirilere rağmen Esed rejimine siyasi çözüm önerileri getiren Türkiye'dir, ne de rejimin şiddet kullanımı sebebiyle protestoculardan devrimcilere dönüşen Suriye muhalefetidir. Bir "yıldırma savaşı" yürüten ve muhalefete verdiği zayiatla nihayetinde muhalefetin direncini kırıp, muhalefeti birkaç reform hamlesine razı edebileceği hesaplarını yapan Esed rejimi, zaman kazanayım derken siyasi fırsatları kaybetmiştir.
Peki Arap Birliği'nin kararı neden önemli? Öncelikle bu karar Suriye meselesinin kilit ülkesi Türkiye'ye çözüm için birlikte hareket edebileceği yerel bir platform sağlamıştır. Meselenin başından beri yerel bir çözümün gerekliliğine vurgu yapan Türkiye, özellikle bazı uluslararası ve bölgesel savaş çığırtkanlarının Türkiye'yi cepheye sürme çabaları sebebiyle kendisinden kısa vadede çözüm beklenen yegâne ülke konumuna sokulmuş; fakat Türkiye bu konudaki itidalini ve ileri görüşlülüğünü korumuştur. Bu noktada beraber hareket edeceği Arap Birliği, Türkiye'yi bu yalnızlıktan kurtaracak, Türkiye'ye manevra kabiliyeti sunacak bu yolla Suriye meselesinin çözümünün de önünü açacaktır.
Bu karar ayrıca Suriye meselesini bir uluslararası rekabet alanı olarak gören ve Suriye halkının selametine bu strateji denkleminde ufacık bir yer bile vermeyen Rusya ve Çin gibi devrim karşıtı ülkelerin de fikirlerini değiştirmesine de zemin hazırlayabilecektir. Birkaç istisna dışında Arap dünyasının bu denli güçlü pozisyonu karşısında Rusya ve Çin de kendilerine Esed sonrası Suriye'sine dair "garantiler" verilmesi koşuluyla daha önce İran ve Libya meselelerinde olduğu gibi saflarını gözden geçirebileceklerdir.
Yeni başlayan süreç belki de en fazla Suriye muhalefetine yarayacaktır. Suriye Ulusal Konseyi'nin kurulmasına rağmen muhalefet arasında hâlâ devam eden bazı kamplaşmalar, Konsey dışı birtakım muhaliflerin Konsey'e yönelttiği ağır eleştiriler ve belki de en önemlisi Suriye muhalefetini nüfuz rekabeti bağlamında değerlendiren bir takım ülkeler vardır. Türkiye ve Arap Birliği koordinasyonuyla Suriye Ulusal Konseyi, temsil alanında güçlenecek, operasyonel anlamda gelişme ve siyasi program açısından olgunlaşma imkânı bulabilecektir. Arap Birliği'nin Suriye kararı, yukarıdaki gelişmeleri kaydetmesi koşulu ile Meclis'in uluslararası kabulünün de kapıları açmıştır.
Arap Birliği'nin öncülüğünde özellikle Körfez ülkelerince Suriye'ye uygulanacak ekonomik yaptırımlar, ABD ve Avrupa'nın kısmen uyguladığı ekonomik çevreleme girişimini de güçlendirecektir. Dışişleri Bakanı Velid Muallim'in salı günü yaptığı özellikle Körfez ülkelerinin Suriye'ye verdiği finansal desteği kesmemeleri çağrısı, Suriye'nin bu finansal akışa verdiği önemi ortaya koymaktadır. Yine bu kararla birlikte harekete geçen Türkiye'nin elektrik ve petrol gibi enerji sektöründen başlayarak bir dizi ekonomik yaptırımı uygulama kararı da Türkiye-Arap Birliği yerli girişiminin Suriye rejiminin köşeye sıkıştırılması noktasında etkili olabileceği sinyallerini vermektedir.
Suriye rejiminin ve Suriye'yi bölgesel rekabet alanı olarak gören ülkelerin öne sürmeye çalıştığı sıcak çatışma opsiyonunun hayata geçememesi için izolasyon ve ekonomik yaptırımlar girişimlerinin başarılı olması şarttır. Birliğin Suriye kararı ve Arap Birliği- Türkiye koordinasyonu, çatışma ve kaosun önlenmesi için büyük bir fırsattır. Bu fırsatı uluslararası toplum, Suriye muhalefeti, özellikle de Suriye rejimi kaçırmamalıdır.