Rejimin üstüne kurulduğu azınlık içinde azınlık yapılanmasından uluslararası camianın çelişkili pozisyonlarına, rejimin başvurduğu kanlı operasyonlardan bu operasyonlara rağmen rejimin uluslararası camiadan taraftar bulabilmesine, yavaş ilerleyen muhalif oluşumdan meselenin bölgesel uzantılarına Suriye devrimi, Arap baharı sürecinde takip ettiğimiz devrimlerden birçok açıdan ayrılmakta. Bu durum yakın zamanda gözlemlediğimiz Arap devrimlerine kıyasla Suriye hakkında öngörülerde bulunmayı oldukça zorlaştırmaktadır.
Protestoların başladığı mart ayından bugüne kadar geçen yedi ayı aşkın süre boyunca rejimmuhalefet arasındaki güç denkleminde önemli bir değişiklik olmaması Suriye'deki süreci Mısır, Tunus ve Libya'dan ayıran belirgin bir farktır. Muhalefetin birleşme çabalarıyla geçen bu süre boyunca bu denkleme meydan okumaya katkıda bulunacak iki kritik adım atıldı. Suriye içinde protestoları yöneten Yerel Koordinasyon Komiteleri ve Suriye Ulusal Meclisi (SUM) kuruldu. Tüm sorunlarına rağmen Suriye muhalefetinin nihayet bir ulusal meclis altında birleşmesi, yedi ayı aşkın süre boyunca meydana gelen nadir olumlu gelişmelerdendir. Libya Ulusal Geçiş Konseyi'nin (LUGK) aksine SUM'un kurulabilmesi hayli vakit almış ve görünen odur ki uluslararası meşruiyet kazanma hızı da LUGK'dan daha yavaş olacaktır.
Bunda, Suriye muhalefetinin şimdiye kadarki zayıf performansı kadar uluslararası camianın ilkesiz tavrı da etkin rol oynadı. Libya örneğinde meşruiyet vermek için sıraya giren ülkeler, Suriye meselesinde bugüne kadar rüşveti kelam etmekten ileriye gidemediler. BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye rejimi aleyhine henüz bir karar çıkaramaması dikkate değerdir. Bu noktada Esad rejimine "meşruiyetini kaybetti" diyen ABD yönetiminin de tavrını sorgulamak gerekiyor. Çünkü birçok konunun pazarlığa tabi olduğu BM Güvenlik Konseyi'nde ABD'nin daha önce örneğin Libya ve İran için kullandığı pazarlık kabiliyetini Suriye konusunda kullanmaması, ABD'nin Suriye'de ne istediğine tam olarak karar veremediğini ortaya koymaktadır.
Yine Mısır, Tunus ve Libya devrimlerini alkışlayan bazı ülkeler, Suriye devrimini uluslararası bir komplo olarak görmektedir. Örneğin Mısır devrimine methiye dizerken "Arap Baharı 1979 İslam Devrimi'nden esinlendi" yorumu yapan İran ve bölgesel uzantıları, Suriye devrimini Batı'nın komplosu olarak, binlerce vatandaşını öldüren Suriye rejimine yöneltilen eleştirileri ise iç işlere müdahale olarak yaftalamaktadır. Meselenin ironik tarafı, İslam devrimi retoriğini kullanan İran'ın Suriye halkının taleplerini hor görmesi ve Suriye rejimine destek vermesidir. Oysa şu an cılız diye eleştirilen Suriye devriminin muhtemel gelişim sürecini en iyi İranlıların bilmesi gerekir. 1977 Ekimi'nde birkaç yüz kişiyle başlayan protestoların onbinlerce İranlı'yı sokağa dökmesi aylar almış, devrim 1979 Şubatı'nda gerçekleşmişti. Bu yönüyle Suriye devrimi, 1977 - 1978 arası İran'la bazı paralellikler taşımaktadır.
Aslında güç denkleminin rejim tarafına baktığımızda da karşımıza etkileyici bir tablo çıkmıyor. Şu bir gerçek: Suriye rejimi varoluşsal bir mücadele veriyor ve can havliyle şiddeti son noktasına kadar tırmandıracaktır. Rejim an itibariyle ülkede kontrolü elinde tutuyor. Fakat protestoların başlangıcından bu yana attığı adımlara baktığımızda, rejimin stratejik bir akıldan yoksun olduğu ortadadır. Bu durumun en bariz örneği rejimin reformist göstericileri devrimcilere dönüştürme beceriksizliğidir. Türkiye'nin tavsiyelerini kulak ardı etmesi de benzer bir örnektir. Geçtiğimiz hafta alelacele koydukları ve orta sınıfın büyük tepkisini toplayan ithalat yasağını yine alelacele kaldırmaları da Suriye rejiminin uzun vadeli düşünemediğini ortaya koymaktadır.
Türkiye'nin tutumu
Suriye ile paylaştığı uzun sınır, 2000'li yıllarda kurulan yakın ilişki ve iki halk arasındaki ünsiyet sebebiyle Türkiye, Suriye meselesinde gözlerin çevrildiği ülke oldu. Rejim, uluslararası camia ve Suriye halkının her birinin kendi gündemlerine göre Türkiye'den beklentileri oldu. Türkiye başta Esad rejimini ikna metodunu kullandıysa da bu metodun işe yaramaması Türkiye'yi rejime karşı daha net bir tavır almaya zorladı. Suriye halkına verdiği moral destekle birlikte sınırlarını Suriyeli "misafirlere" açması ve daha da önemlisi muhalefetin ülkede organize olmasının yolunu açması Türkiye'nin bu süreçte attığı somut adımlar oldu.
Bölgesel konumu ve Suriye halkının zihninde doldurduğu yer, aynı zamanda Türk yetkililerin açıklamaları Türkiye'den beklentilerin yüksek olmasına sebep oluyor. Bu durumun Türkiye için artı ve eksileri var. Artısı, Suriye meselesinde üstlendiği moral liderliğin, bu önemli meseleyi "liberal müdahaleci" ülkelere yem etmeme imkânı vermesidir. Eksisi ise Türkiye'nin her zaman müspet sonuç getirecek müdahaleler yapması beklentisini yükseltmesidir. Türkiye'nin bu süreçte artı-eksi dengesini gözeterek dikkatli adımlar atması gerekmektedir. Hesap dondurmalar, seyahat yasakları, silah ambargosu, nokta ekonomik ve enerji yaptırımları gibi rejimi hedef alan adımlara ek olarak rejimin yanında tutmaya çalıştığı Şam ve Halep sermayesi üzerinden orta sınıfı ülkedeki insan hakları ihlallerine karşı harekete geçirecek girişimlerde bulunması, Türkiye'nin uluslararası meşruiyet dairesi içinde Suriye halkına vereceği büyük bir destek olacaktır.
Suriye devrimi Arap Baharı'nda kendine özgü bir süreci temsil etmektedir. Kısa vadeli çözümlerin mümkün olmadığı bu sürecin galibi ayağı yere basan orta-uzun vadeli stratejiler üretebilen taraf olacaktır.