30 Eylül 2013'te açıklanan demokratikleşme paketi Kürt meselesi ve PKK açısından yeni bir dönüm noktası oldu. Ortaya çıkan paketi elinin tersiyle iten Barış ve Demokrasi Partisi'nin demokratikleşmeye katkı vermediği ortada. Kürt siyasi hareketi yıllar içinde kendisine bir 'Kürt meselesi dünyası' yarattığının farkına varamadı. Bu dünyanın en temel özelliği Kürt meselesinin adeta hiç bitmeyecek, hiç normalleşmeyecek bir sorun olarak algılanması var. Özellikle sıradan bir Kürt bireyin sadece Kürt olmaktan kaynaklı şikâyetleri ortadan kalkmaya başlayınca Kürt siyasi hareketi ciddi bir boşluğa düşüyor. Tam da bu sebepten, Kürt sorunu çözüldükçe PKK vesayetinden kurtulması beklenen Kürt siyasi hareketi daha fazla PKK'nın dipnotuna dönüşüyor.
Başka bir ifade ile Türkiye'nin 'Kürt sorunu' çözülürken yeni bir Kürt sorunu ortaya çıkmaya başlıyor: 'PKK'nın Kürt sorunu'. Her iki Kürt sorunu varoluşsal olarak birbirinden farklılaşmış durumda. Öyle ki, Türkiye'nin Kürt sorununun çözülmesine neredeyse PKK ilgi bile göstermiyor. PKK, kendisini, ortadan kalkmaya doğru giden Kürt sorunu yerine ikame etmek için elinden geleni yapmaya niyetli. Bu Türkiye'nin yabancısı olduğu bir durum değil. Türkiye'de son yıllarda vesayet rejimi geriletilince asker ve yargı da benzer bir savrulma yaşamışlardı. Vesayet rejimi çözülürken ortaya çıkan boşluğu müstakil kurumlar olarak doldurma gayreti içerisine girdiler. Büyük ölçüde kurumları içindeki klikler veya bireysel çıkışlar üzerinden harekete geçirmeye çalıştılar. Sonuçta demokratikleşme dalgası karşısında yarım yüzyıllık vesayet rejimi direnememişti.
Kürt sorununa dair yaşanan demokratikleşme ve normalleşme derinleştikçe Kürt siyasi hareketinin vizyonunun da bütün Türkiye'ye hitap etmesi bekleniyordu. Bu beklenti PKK varoluşsal olarak silahsızlanmaya karar vermediği sürece naif bir düşünce olmaya devam edecek. PKK, Türkiye'nin demokratikleşmesine ilgi göstermeyen, anakronik Ortadoğu okuması yapan bir örgüt. İlerleyen yıllarda Türkiye'de Kürt siyasi hareketinin demokratik bir vizyon kazanmasını engellediği gibi Ortadoğu genelinde de Kürtlerin bedel ödemesinin önünü açabilir. Bu konuda Öcalan'ı da ne kadar dinleyecekleri de artık açık bir şekilde şüphelidir. Kürt siyasi hareketi, PKK'nın hem Türkiye'de hem de Ortadoğu'da bir yük olduğunu fark etmediği sürece bu kısır döngü devam edecektir.
PKK çevrelerinin 2010 referandumu ile başlayan demokratikleşmeyle imtihanı 2013 paketiyle de devam ediyor. PKK'nın 'Türkiye'nin Kürt Meselesiyle' alakasının kopmaya başladığı tarih ise çok daha eski. Irak işgali sonrası ortaya çıkan siyasal haritayı aceleci bir okumaya tabi tutan PKK bir taraftan uluslararası aktörlerle diğer taraftan ise bölgesel aktörlerle yönetemeyeceği ilişkiler geliştirdi. Post-Öcalan döneminde örgütün liderlik düzeyinde Türkiye'den de belli düzeyde kopuşu bu dönemde yaşandı. Bu kopuş beraberinde Türkiye'de yaşanan gelişmelerin PKK için nihai belirleyici olmasını da belli ölçüde ortadan kaldırdı. Dolayısıyla PKK nevi şahsına münhasır bir 'Kürt meselesi dünyası' inşa etti.
PKK'nın 'Kürt meselesi' ile Türkiye'nin 'Kürt meselesi' arasında, PKK'nın silahları bırakmaması başlığı dışında ortak alan neredeyse bulunmuyor. PKK açısından ortak görünen başlıklar ise Türkiye'nin genel demokratikleşmesiyle ilgili meseleler. Global demokratikleşme sorununa PKK ve çevrelerinin ilgisizliği devam ettiği sürece 'her iki sorunun benzerlikleri de' zaman içinde ortadan kalkacak. PKK silahsızlanma kararını vermediği her senaryoda kendi 'Kürt meselesi' ile daha fazla baş başa kalmaya devam edecek. Bu noktada ya PKK içinde siyasetin zorlu dünyasını tercih edecek bir akıl çıkacak ya da 'PKK ütopyası' derin bir anakronizme gömülecek. Sol-liberal aydın patronajının tahrikleri, bölgesel jeopolitiğinin kırılgan serapları da PKK'nın makulü tercih etmesini zorlaştıracak.
PKK Kürtler nezdinde tükenmez bir kredisi olduğunu düşünüyor. Bunun da verdiği silahlı mücadele sayesinde olduğunu farz ediyor ve Kürtlerin hala PKK'nın tercihlerini sorgulamadığı konforuna yaslanıyor. Oysa dürüst bir özeleştiri yapmayı becerebilse karşımızda bambaşka bir tablo olduğunu görebilir. Kürt siyasi hareketi silaha sarılarak sadece Kürtlerin haklarına kavuşmalarını yıllarca geciktirmedi; aynı zamanda Türkiye'de askeri vesayet rejiminin 'terörle mücadele' bahanesine sığınarak demokratikleşmeyi yirmi yıl geciktirmesine vesile oldu. Kürt siyasi hareketi için zor soruları cesurca sorma ve karar alma zamanı çoktan geldi. Aksi takdirde Türkiye 'Kürt meselesini' çözerken PKK kendi 'Kürt meselesi' ile baş başa kalmanın siyasetini ve jeopolitiğini yönetmek zorunda. Bu ise PKK açısından imkânsızı başarmasını beklemek iken Kürtler açısından büyük maliyetler anlamına geliyor.