30 Mart 2014 yerel seçimlerine nispeten kısa bir zaman kalmasına rağmen "seçim havası"na henüz girilemediği görülüyor.
Bu durumun en önemli nedeni olarak özellikle 17 Aralık'la birlikte başlayan "paralel devlet" tartışmaları gösterilebilir. Gerçekten de bu tartışmalar nedeniyle seçimlerin "yerel" olma niteliği adeta unutuldu ve daha büyük ölçekli sorunlara odaklanıldı.
Siyasetin belirli merkezler tarafından dizayn edilmeye çalışılmasına toplumun her zaman olumsuz tepki verdiği geçmişte yaşanan örneklerle sabit. Bu bağlamda, hayata geçirilmek istenen "siyaset mühendisliği" projesi yerel seçim öncesine damgasını vurdu. Daha önce "Gezi olayları" ile başlayan, iktidarın hukuk dışı yöntemlerle devrilmeye çalışıldığı yönündeki algının paralel devlet tartışmalarıyla devam etmesi, AK Parti'nin kendi seçmen kitlesini konsolide etmesini sağlıyor.
Son dönemde, muhalefetin her koşulda "AK Parti" karşıtlığı üzerinden yürümesi durumun bu noktaya gelmesinde oldukça etkili bir faktör.
Başka bir ifadeyle, muhalefet kendi gündemini üretemediğinden iktidarın açtığı ya da merkezinde AK Parti'nin bulunduğu tartışma başlıklarını takip etmekle yetiniyor. Yaklaşan yerel seçimler öncesinde de benzer bir manzara tekrarlanacağa benziyor. Örneğin seçim kampanyasına ilk olarak AK Parti'nin başlaması bile muhalefetin, kendini iktidara göre konumlandırmasına örnek olarak gösterilebilir. Bir bakıma, muhalefet, seçim kampanyası da dâhil olmak üzere stratejisini büyük ölçüde AK Parti'nin çizdiği rota doğrultusunda belirliyor. Bu durum, AK Parti'nin muhalefete göre her zaman bir adım önde olması sonucunu doğuruyor. Dolayısıyla muhalefet, kendi gündemini üretemediğinden hep iktidarı takip etmek gibi bir açmazla karşı karşıya kalıyor. Aslında tüm bu yaşananlar yerel seçimlerin doğasına aykırı. Zira yerel seçimlerde genellikle asıl belirleyici unsurun adayın kimliği olduğu bilinir. Tek başına bu durum bile muhalefete doğal bir avantaj sağlayabilme potansiyeline sahip.
Özellikle AK Parti gibi genel seçimlerde oldukça yüksek oy oranlarına, yani bir bakıma, "doğal sınırlarına" ulaşmış partilerin yerel seçimlerde belirli ölçülerde kan kaybına uğraması kaçınılmaz görülebilir.
Üstelik büyükşehirler dâhil olmak üzere pek çok belediyenin AK Parti'nin elinde olması seçmenlerin gözünde bir "metal yorgunluğu" sendromuna neden olabilir. İktidar partisinin, 2009'da somut olarak yaşadığı bu sorunun gayet farkında olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle, AK Parti, bir taraftan yerel seçimlerin havasının farklı olduğunu söyleyerek kendi adına beklentilerin çok yükselmemesini amaçlıyor; diğer taraftan ise rakiplerini daha büyük bir mindere çekmeye çalışıyor. Yerel sorunlardan uzaklaşılıp makro ölçekli siyasal mevzulara girildikçe, AK Parti'nin rakiplerine göre daha güçlü bir konum elde edeceği açık.
CHP VE MHP'NİN STRATEJİSİ
Genel oy oranları dışında özellikle uzun yıllardır AK Parti'nin elinde bulunan İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinin el değiştirmesi de bu çerçevede özel bir anlam taşıyor. CHP, Mustafa Sarıgül ve Mansur Yavaş gibi spekülatif adaylardan beklediği sonucu henüz üretebilmiş değil. Aslında bu sorun, her iki ismin aday gösterilme sürecinin parti içinde oldukça sancılı bir şekilde yaşanmasıyla yakından ilişkili. Sarıgül ve Yavaş isimleri etrafında dönen tartışmalar, "sahicilik" ve "inandırıcılık" sorunları doğurdu. Örneğin 2009 seçimlerinde Yavaş'ın yakaladığı beklenmedik oy oranı, belki belirli açılardan Melih Gökçek'e tepki olarak kendiliğinden gelişen bir durumun sonucuydu. Bu kez ise Yavaş'ın adaylığı, AK Parti'ye karşı yürütülen bir "proje"nin parçası gibi görünüyor. Muhalefet, anlaşılabilir nedenlerle, İstanbul ve Ankara'da belediyeleri AK Parti'nin elinden almanın ciddi bir sembolik anlamı olacağını düşünüyor. Dolayısıyla Sarıgül ve Yavaş'ın isimleri, bu proje çerçevesinde bir araçsallık taşıyor.
CHP, yıllardır içine sıkışmış olduğu oy paranteziyle istediği sonucu elde edemeyeceğinin farkında.
Bu nedenle, kendisine oy getirebileceğini düşündüğü isimlerle yeni bir şans arıyor. Ancak sözünü ettiğimiz "sahicilik" sorunu da tam bu noktada bir paradoks üretiyor. Seçmenin karşısına gerçekçi bir vizyon ile çıkmak yerine geçici bir vitrin değişikliğinin tercih edilmesi, seçmeni ikna edici bir yöntem gibi görünmüyor.