İstanbul'un fethini anlatan film gişe rekorlarını kırmış. Ben bekliyordum. Filmin propagandası aylardır devam ediyordu. O insanlarda bir merak yaratmıştı. Üstelik son zamanlarda kitleler Muhteşem Yüzyıl dizisini nefes almadan, her şey gerçekmiş gibi izliyor.
Osmanlı'ya dönük heyecanın yeni bir yansıması Fetih 1453 filmi.
Ama fazlası var.
Önce şunu söyleyeyim.
Bu film ancak bizde ve belki OD ülkelerinde izleyici bulur. Avrupa ve Amerikan sinemasına kabul ettirilmesi olanaksızdır. Bu büyüklükteki bir yatırım gerçekleşirken Hollywood sinemasında, çok farklı yöntemler ve imkanlar kullanılır. Biz henüz kaba hatların daha da koyulaştırılmasına çalışıyor, bilinenin tekrarı üstünden gidiyoruz.
Birtakım insanlar kameraya dönüp konuşuyorlar.
İçine doğru derinleşen bir 'sinema' yapmıyoruz, sinemayı sadece 'seyirlik' bir araç sanıyoruz. Oysa bu ikisinin birleşimidir iyi film.
Asıl değineceğim nokta biraz daha farklı: şu İstanbul'un fethi meselesi üstünde durayım istiyorum. Fethin büyük bir olay olduğunu inkar mümkün değil. Ama tek başına ele alınması olanaksız görünüyor bana. Osmanlı'nın kuruluşu, Rumeli fetihleri, Bursa ve Edirene'nin başkent oluşu, nihayet İstanbul'un zaptı. 15. yüzyılın tam ortasına tekabül eden bu olayın arkasındaki ana figür Fatih.
Başlı başına bir macera o. Osmanlı tahtının en şaşırtıcı padişahlarından biri. Çok söylendiği gibi Avrupa'nın Rönesansı yaşamasından kaynaklanan imkanlar ve zenginlikler onun kişiliğinin arayışlarıyla birleşmişti. Çocukluk defterleri elimizde. Sarayda Homeros bulunduğunu ve okuduğunu biliyoruz. Annesinin dinsel inancı, kendisinin arayışları, ömrünün son dönemindeki büyük kapanışları. Gene ölmeden önce Hıristiyanlığa yakınlaştığını düşünebilirim ama daha ilerisini tasavvur etmek, İslamın imparatorluğun ideolojik üstyapısı olduğunu düşündüğümde bana olanaksız geliyor.
Bir de o İlyada destanından hareket ederek üstünde çok durulan, Stefanos Yerasimos'un da bir makalesinde ele aldığı öyküler var. Daha sonra Atatürk'e de atfedilecek olan Hektor'un intikamını almak meselesi. Güya Fatih de aynı şeyi düşünmüş, söylemiş. Tarihçi Kristopulos yazıyor. Çanakkale'ye gitmiş Fatih ve Hektor'un mezarını aramakla kalmamış, 'İntikamını almak bana nasip oldu,' demiş. Montaigne ise, Fatih'in Kardinal Isidore'ye yazdığı mektupta 'İtalyanlarla aynı soydan geliyoruz,' dediğini belirtiyor. Yani, 15. yüzyıl ortasında Osmanlı sarayının Homeros'la iç içe geçmesi yabana atılacak bir husus da değil.