Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Bir Beyoğlu Düşü: Kaktüs

"Daha çok sabah kahvelerinin insanıyımdır. Bir de geceleri çıktığım kafe-barların. İstanbul'da tam istediğim gibi olan tek kahve Kaktüs'tü. Şimdi o da tarihe karışıyor. Bizim yazıp çizmemizin hiçbir manası yok, kahve kapanacak. Korumacı değilim ama Kaktüs'ün boşluğunu dolduracak bir yer de bulamıyorum"

Beyoğlu Kaktüs'ün kapanacağını duyduğumda, içimden biraz da mütekebbir bir laf edip, "Eh," dedim, "bundan sonra kişisel tarihimi Paris, New York, Londra kafelerinde ararım." Böylece İstanbul'un da, kendi kişisel tarihimin de son 20 yılı berhava olup gidiyor. Kaktüs, kafe gibi kafeydi. Müziği bangır bangır bağırmazdı, koltuğu, kanepesi, masası rahattı, mutfağı düzgündü, mönüsü standarttı. 'Entel kahvesi' lafı bana bir şey söylemez. Oraya eş dost görmek için değil, tersine onlardan kaçınmak ve kendimle baş başa kalmak, okumak, yazmak için giderdim. Anatole France'ın o kadar şikayet ettiği, hiç sevmediği Eyfel Kulesi'nden çıkmayıp soranlara da, "Ne yapayım, onu görmediğim tek yer içi," demesi gibiydi, benim oraya gidişim. Kahve dediğiniz yer, eğer bütün tanıdıklarla kuşatılmış olmanıza rağmen anonim kalabildiğiniz bir yerse, kahvedir. Ötesi vitrinde oturmaktır.

POSTALAR KAHVEYE GELİRDİ
Yalan değil, kendimi bildim bilelim sabahtan akşama kadar ömrünü kahvelerde geçirmiş biriyim. Daha çok sabah kahvelerinin insanıyımdır. Bir de geceleri çıktığım kafebarların. İstanbul'da tam istediğim gibi olan tek kahve oydu, Kaktüs'tü, şimdi o da kapanıyor, tarihe karışıyor. Bizim yazıp çizmemizin hiçbir manası yok, kahve kapanacak. Gerekçe olarak Beyoğlu Belediyesi'nin yaptığı son düzenleme gösteriliyor. Sigara yasağından sonra azalan müşterileri kazanmanın bir yolu olan dışarıya yerleştirilmiş masaları belediye engelleyince, artık müşteri kalmamış. Doğrudur, bu bir saptamadır ama beni tatmin etmez. Kahve, sigara içilecekse gidilen, içilmeyecekse gidilmeyen bir yer değildir. Kabul ediyorum, ben de çok purolar tellendirerek oturdum kahvelerde, ne kitaplar, ne yazılar yazdım, ama sigara yasağı gelince de kahveye gitmekten vazgeçmedim. İnsanlar salt bu nedenle gelmiyorsa Kaktüs'e, bu kendilerinin bileceği bir iştir. Ama bu demek değildir ki, belediyenin belli bir kontrol içinde sokağa masa çıkarma yasağına karşı değilim. Asmalımescit'in o eski pejmürde, sokakta yürüme imkanı vermeyen halini istemem, ama bir-iki sıra masanın sokakta olması dünyanın sonunu getirmez. Bu biraz kahvehane kültürünün hayatımızdan çekilişiyle ilgili bir dert, bir sonuç. Paris'te de aynı sıkıntı var: Eskiden bir ömür yaşanılan yerlerdi kahveler. Telefon oradan edilir, posta oraya gelir, orada buluşulur, yemek orada yenir, orada çalışılırdı. Bizde bir tek Orhan Kemal, İkbal Kıraathanesi'ni böyle kullanmıştır. Galiba küçük bir grup da Kaktüs'te aynı şeyi yaptı, yaşadı. Yakın tarihimizin kahvelerinden bir teki bile yok ortada. Ne Meserret var, ne İkbal, ne de Küllük. Gerard George Lemaire diye bir zatın yayımladığı iki kitapsa, etrafımda dönüp durur yıllar yılıdır: Paris'in Tarihi Kahveleri ve Edebiyat Kahveleri. Orada adı geçen kahveler, bugün de açık olan eski kahvelerdir. Bizim böyle bir kültürümüz yok. Yukarıda saydıklarımın yerinde esen yeller, Baylan'ın, Petrograd'ın, Moulatier'nin, Nisuvaz'ın, Lebon'un, Tokatlıyan'ın, hatta Park Otel'in bıraktığı boşlukta da esiyor. Eski Divan'da otururken sabahları, bir defasında yanına gittiğimde, Attila İlhan çıkmış, Beyoğlu'na doğru yürüyordu, yanına takıldım, birlikte, uzun bir kavis çizdik, bana teker teker kendi tarihini oluşturan yerleri gösterdi; Emperyal Oteli, fasulyeci, pasajlar... Ama en çok Baylan'ı gösterirken heyecanlanmıştı. Şimdi Ankara'da devam ettiği Tuna Pastanesi de yok, son olarak girip çıktığı Marmara da kalmadı. Salah Birsel'in Kahveler Kitabı, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu kitabının andığı, anlattığı isimlerden de eser yok. Cem Sökmen'in yakın zamanda yayımlanan Eski İstanbul Kahvehaneleri kitabında anlatılanlardan da iz bulamıyoruz. İstanbul öyle de Ankara farklı mı? Tuna Pastanesi dedim, çocukluğumda, Atatürk Bulvarı, Kızılay'dan, hatta Sıhhiye'den ta Kuğulu Park'a kadar kahveler, pastanelerle doluydu, Meram, Piknik, Milka, Angora, Flamingo, Tuna ilk aklıma gelenler. Onlar da yok olup gittiler, galiba Flamingo bir yerlerde faaliyette ama yeni mekanlarda. Bir tek Siyah Beyaz kaldı Ankara'da, Paris'tekilerle birlikte sonsuza demeyeyim ama ben ölene kadar ayakta kalmasını istediğim. Kaktüs de öyle olsun isterdim, tıpkı Paris'teki Rosebud, Select, Flore, Deux Magots gibi.

YERİNİ DOLDURACAK BİR MEKAN YOK
Buradaki sorun şu: Eskinin yıkılıp gitmesine sesimi çıkarmıyorum, ama bari yerine onun boşluğunu dolduracak bir şeyler koyulsa. Kaldı ki, korumacı değilim, eskide yaşamak da pek aklımın almayacağı bir duygu, ama Kaktüs'ün boşluğunu dolduracak bir yer bulamıyorum. Bugün kahveler varsa da onlara kahve demek için şahit ister. Bir sinema, konser sonrasında gidilecek, müziğin olmadığı, varsa da çok hafif çaldığı, insanın bir şey yiyip içeceği veya oturup düşüneceği, okuyup yazacağı bir yer yok İstanbul'da. Yok. Kaktüs öyle bir yer olduğu için hitap ediyordu bana. Bugün insanların bir araya geldiği mekanlar yok denecek kadar az. Belki çağın getirdiği bir sonuç bu. Ama üstünde düşünülmesi gereken bir yanı da var; her şeyden önce mahalle kavramının ortadan kalktığına işaret ediyor. Galiba bir tek Cihangir'de mevcut böyle bir ruh, oradaki kahveler belki bir şey dokumaktadır, örmektedir ama öyle olsaydı, bugüne kadar duyar, öğrenirdik. Anlaşılan kahveye gitmek, kahvede buluşmak, tartışmak söz konusu olmaktan çıkıyor; bir edim, bir eylem olarak tarihe karışıyor. Bu belki edebiyatla, sanatla, kültürle ilgilidir, onların hayatımızdan çıkışıyla ilgilidir. İnsanların eve dönüşleriyle ilgilidir. Daha çok da lokantaların kahvelerin yerini almasının bir sonucudur. Onu bunu bilmem, Kaktüs'ün dikeni kalbime batıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA