Geçenlerde bir dostumun çalışma odasına gittim. Karma karışık bir yerdi. Dostum muhafazakar bir insan, kendisini öyle tanımlıyor. Odayı meydana getiren estetiğe baktığımda, ne bileyim bundan 30 sene önce aynı çevrelerde gördüklerimden farklı tek şey mobilyalardı. Eskiden bir tür plastik kaplı hantal koltuklar olurdu etrafta, teneke masalar falan. Bu defa dışarıdan hazır alınan eşyaların kalitesi gayet iyiydi; deri koltuklar, iyi cins ahşap masalar. Ama odada dostumun zevkini yansıtan estetik ise çok derme çatmaydı. Hep aynı şeyler: Ortada bir havuz, ötede ahşapla üstüne bir şeyler hakkedilmiş 'tablolar', amatör bile denemeyecek insanların elinden çıkma resimler. Yıllar yılıdır bırakın 'dışarıdan' yazılanları, bizzat o çevrelerde bazı kişiler bu estetiğin düzeyi, niteliği, içeriği hakkında eleştirel yazılar kaleme alır; ben de onlara hak veririm. "Bu iş biraz daha farklı olmalı, artık biraz daha değişmeli," derim.
Öyle bakınca ortaya çıkan ilk düğüm noktası genel olarak kültürle ilgili. İstisnalar elbette vardır ama ben muhafazakar çevrelerin o kadar özendikleri eski kültürel birikimi yeterince içselleştirdiği kanısında değilim. İkincisi, daha sonra da değineceğim, muhafazakar çevreler Batı kültürünün temel yapı taşlarına karşı kayıtsız, soğuk ve mesafeli. Oysa ancak onunla da haşır neşir olduktan sonra ortaya güçlü, doygun, yerleşik bir sentez çıkabilir. O dairelerde çok takdir gören Necip Fazıl'ın o derecede etkili bir şair olmasının nedeni Fransız şiirinden beslenmesiydi.
Devam edeyim. Bence muhafazakar çevrelerde hakim olan estetiğin üç ana sorunu var. Birincisi, bu estetik orijinal değil. Bugünkü çağın duyarlılığını yansıtmıyor. Oysa Itri de, Baki de, Sinan da önemlerini çağdaş olmaktan alır. Çağdaş olmayan, yeni olamaz. Oysa özgün estetik her defasında derin bir dönüştürme ve yenileme çabası içerir. Eskinin tekrarına dayalı bir estetik olamaz. O, 'kiç'in bir temel koşuludur. Bugün çok ustalıklı bir izlenimci resim yapılabilir ama bir mana ifade etmez. Bugünün estetiği, bugünü bile aşan bir özellik içermelidir. Ayrıca da kentli değil bu gördüğümüz estetik. Kırsal alan, kasaba kültürü, kentten dokunuşlar hep bir arada. Oysa güçlü bir estetik özgünlük ve kentlilik dışında bir şey gereksinmez. Elbette kırsal alanın da kendine özgü bir estetiği vardır ama sorun tam da odur: Yerel, folklorik estetiğin ve motiflerinin, bileşenlerinin 'yüksek estetik' olarak sunulması. Meftunu ve hayranı olduğumuz Osmanlı estetiği bir yüksek estetiktir, saraya aittir, dolayısıyla kentlidir. Yerel bazı renkler, ışıklar taşıyabilir ama onlar çok farklı bir kılıfa sarılmıştır. Bir kere bu kısıtlamalar var sözünü ettiğim 'sahne'de. Üçüncüsü, bizdeki muhafazakar çevreler devam etmemiş bir (eski) kültürün zanaat düzeyindeki biçimsel özelliklerini gene bugünün büyük estetiği olarak sunabileceklerini sanıyor. O da yanlış. Eski sanatın veya zanaatın bugün yeniden yapılması ortaya ne muhafazakar bir ürün koyar ne de yeni. Eski eskide kalmıştır. Bu bir. İkincisi, zanaatla estetik olmaz. Diyelim ki, bugün Hermes veya Berlutti zanaata çok önem veriyor, reklamlarını onun üstüne koyuyor. Ama bu markaların 'estetiği' zanaata dayanmıyor. O bir yöntem, bir tat, bir çeşni, bir revnak. Asıl güç 'çağdaş estetiğin' dilinde, üslubunda veya tersinden söyleyeyim, estetiğin çağdaş, bugüne ait duyarlılığında. Kaldı ki, gerçek estetik gerçek olandır. Saftır. İndirgenmiştir. Batı'nın en kalabalık estetiği olan ve bendenizin hiç hazzetmediği rokoko bile kendi içinde tamamdır ve minimaldir; kalabalık orada üslupla ilgilidir, özü itibariyle ona da bir şey daha eklemek kabil değildir.
Peki, "Sözünü ettiğimiz bu yapısal özellikleri yerli yerine oturtarak, sorunu çözmenin başka bir boyutu var mı" derseniz; evet, var. Bu darboğazdan ancak kentli, yüksek estetikle bütünleşmiş kesimin Batı estetiğinin büyük cümlelerini öğrenmekle çıkabilir Türkiye. Hiç izam etmeden söyleyeyim, bence Bach ve Beethoven'i, Pierro della Francesca ve Picasso'yu, Rhotko'yu, Ginsberg ve Ahmatova'yı, Eisenmann ve Piano'yu bizim Osmanlı kültürünün büyük babalarıyla birlikte sindirdikten sonra, muhafazakar çevrelerimiz, beklediğimiz ürünü verecektir. Eğer Tanpınar ya da Yahya Kemal ilginç birer örnekse bugün, o kesim için, nedeni buradadır. Yani modern olunca muhafazakarlarımız muhafazakar olacaklardır ve gerçekten güçlü bir estetik meydana getireceklerdir.