Beyoğlu'na neşter atılması gerekiyordu, atıldı. Şimdi sıra Beyoğlu'nu anlayıp bu yeni haliyle sahiplenecek farklı bir kesimin ortaya çıkmasına geldi
Beyoğlu hatıralarım çocukluğuma gider.
O zamanlar Kadıköy'de oturan anneannemler karşıya geçecekleri zaman ya 'Beyoğlu'na gideceğiz' derlerdi ya da 'İstanbul'a ineceğiz'.
Gelirdik. Sonra büyük dayım yıllarca yaşadığı New York'tan İtalyan asıllı Levanten İstanbullu Titina yengemin 'Ben İstanbul'dan başka yerde ölmem' diye dayatmasıyla 35 sene sonra geldi; orada Ağa Sokak'ta bir binada oturmaya başladı.
Al sana bir Beyoğlu dönemi daha.
Gene de Beyoğlu'nu oldum bittim o kadar sevmedim. Asıl hoşlandığım yer, meydanları, alanları sevdiğimden olsa gerek, Tünel'di. Sonra Beyoğlu hayatıma epey girdi. Hatta bir dönem neredeyse gün olmadı ki, o semte uğramayayım.
Galeriler, kitapçılar, kafeler derken Beyoğlu'yla içli dışlı bir hale geldim. Bir dönem de gece kluplerine, barlara girdim çıktım.
Yıllar önce Vitali Hakko'yla karşılaştım.
Beyoğlu'nu trafiğe kapamak istiyordu. Ona, kendi mağazasının değerini artırmak, müşteri sayısını çoğaltmak için bunu istediğini ama bu yaklaşımın işlemeyeceğini söyledim.
Onun şapkacı dükkanı işlettiği Beyoğlu'nun bir daha geri gelmeyeceğini söyledim. Bana yanıldığımı anlattı. O, felaket CHP'li belediye başkanı döneminde isteğine kavuştu. Bir de yolun ortasına o manasız tramvay yerleştirildi.
Aradan yıllar geçti. Ben Kültür Bakanlığı'nda görevliydim. Karşılaştık. Bu anekdotu anlattım.
İki elimi heyecanla ellerinin arasına aldı, 'Haklıymışsın kardeşim' dedi, 'ben yanılmışım'...
Trafiğe kapanan her yer ticarete de kapanır.
Orası bohemin, gece hayatının eline düşer.
Mahzuru yoktur. Bir kentte öylesi mekanların olması da şarttır ama o durumda söz konusu bölgeye yepyeni bir insan topluluğu gelir. Şimdi, Beyoğlu'na belli bir yaşın insanları gidiyor.
Binaların ikinci, üçüncü katında bile barlar işletiliyor. Hiç kötü değil, hatta güzel bir şey ama kendisine özgü bir sonuç.
***
Aradan zaman geçti ve Beyoğlu önemli değişimler yaşadı.
Asmalımescit'i biz,
Fikret Adil'in küçük ve güzel kitabından bilirdik. Yazar çizer takımının bohem hayatını anlatırdı o kitap, 1930'ları. Bugünkü iktidar döneminde iki önemli şey oldu. Birincisi o bölge trafiğe kapandı ve turizme açıldı. Kendisiyle yapılan röportajda Belediye Başkanı
Misbah Demircan da bunu vurguluyor. Şimdi masaları, sandalyeleri kaldırdığı için kınanan Başkan döneminde onların sokağa taşındığı anımsanmıyor. Neden işler bu hale geldi?
Bu sorunun yanıtını vermeden önce Beyoğlu'nda yaşanan ikinci önemli dönüşümü belirteyim:
Restorasyonlar. Beyoğlu, terk edilmiş, metruk, bir yerdi. 19. yüzyıl Art Nouveau akımının kötü örnekleri de olsa o bölgede yer alan apartmanlar perişandı. Her biri izbe birer yerdi. Sonradan hızla dönüşmeye başladı. Ve şimdi tartıştığımız sorunlar da ona bağlı olarak ortaya çıktı.
***
Çıktı, çünkü, kanımca, Beyoğlu'nun ve bilhassa Asmalımesçit'in kaderinin değişmesine yol açan o
bohemleşme/meyhaneleşme ilişkisi kendiliğinden değil bilinçle öne itildi. Öylelikle o bölgeye İstanbul'un her yerinden cebinde parası olan insanlar aktı. Bölge birkaç yıl zarfında değer kazandı, el değiştirdi. Spekülasyonun odağı oldu. İnsanlar hızla yatırım yaptı o muhite. O başıboş, yıkık yıprak yapılar onarıldı.
Sokaklar neticede insan almaz bir hale geldi.
***
Nitekim Demircan da bu dönüşümü işaret ediyor ve 10 yıllık bir dönemde bölgede şu kadar yapının restore edildiğini belirtiyor.
Böylece masa-sandalye kavgasına geliyoruz.
Öyle sanıyorum ki, Belediye Başkanı'nın vurguladığı bu değişimden sonra sıra bölgenin bir kere daha el değiştirmesine geldi.
Bunun iki yolu var: Muhtemelen bölgenin değerlenen yapıları ve işletmeleri şimdi işletmecilerin güç duruma düşmesinden ötürü hızla el değiştirecek ve başka işletmecilerin eline geçecek. Bu, işletme düzeyinde ortaya çıkacak bir sonuç. Fakat bundan bir adım daha ileride başka bir hamle var: Bölge bu haliyle o değerli yapılara daha fazla talep üretemez.
Çünkü, binalar yapıldı, onarıldı, parlatıldı.
Şimdi onları sahiplenecek bir kesim gerekiyor.
Daha açık söyleyeyim: Söz konusu bina stoğunun yeni bir
rant üretmesi şart. Halbuki bugünkü haliyle insanlar Beyoğlu'ndan kaçıyor. O binalar altı kaval üstü şişhane bir durumda. Alt katları değer üretiyor ama üstlerin bir işlevi yok.
Bu aranan yeni sınıf ve kesim mutlaka şu veya bu ideolojiden olmak zorunda değil.
Sadece yeni bir sermayenin bölgeye akması gerek. Bu da Beyoğlu'na bir neşter atılmasına bakıyordu. Oldu. Şimdi bölgenin gece hayatından çıkması üstüne şirketler, evler, sermaye ve bugünkünden çok daha 'nezih' bir kesim o bölgeye akacak.
Hayatta her şey sosyolojidir, sınıfsaldır ve kapitalle ilgilidir. Galata bankerlerine bir adım mesafede Beyoğlu şu günkü günde bu gerçeğin dışında kalabilir mi?