11 NİSAN CUMA
GERDAN ÇORBASINDAN PAPATYA DONDURMASINA
Alaçatı Ot Festivali'ni fırsat bilip düştük yollara. Arabayla... Çünkü bu mevsim doğanın en bonkör, en davetkâr olduğu dönem: Yeşilin her tonunu cömertçe sunup derdi tasayı unutturuyor, yaşadığına şükrettiriyor. Arabayla gidenler için yol lokantası önemlidir. Gel gör ki son yıllarda yollar bu kadar düzelmişken, iyi yol lokantası hâlâ çok az. İşte onlardan biri: Sepetçioğlu. Yalova'dan Bursa'ya giderken altıncı kilometre! Kahvaltısı iyidir, çalışanlar güler yüzlüdür... Ama esas olayı gerdan çorbası ve kuyu kebabıdır. Gerdan çorbası, düğün çorbasını andıran hafif sarımsaklı bir çorba. İçindeki etin bolluğu ve pamukluğu, kuyu kebabının nefasetinin de habercisi sayılabilir. Bahar yağmuruna yakalandıysanız hele, birebir! İki kişi tıka basa, çaylı-kahveli 50 TL'ye kalkılabilir.
BEYTULLAH MI, MONET Mİ?
Alaçatı Ot Festivali'ne geçen yıl da gitmiş ve ilk yemeği Barbun'da yiyip, sörf şampiyonu Kemal Demirasal'ın bu ilk göz ağrısında saadete yelken açmıştık. Geleneği bozmayalım dedik. Barbun'da üç günlük özel bir Ot Festivali Menüsü hazırlamışlar. 'Çiçek, Daha Fazla Çiçek ve Daha da Fazla Çiçek' gibi yemek isimleri yer alıyor menüde. Siftahı yoldan geçen taze bademci ve menüden Beytullah'ın Peynirleri'yle yapıyoruz. Dört çeşit Ege peyniri, üstünde çeşitli otlar, yenilebilen çiçekler ve marmelatla geliyor (20 TL). Bir Monet tablosu! 'Toprağın Altından, Bahçeden, Dağlardan' adlı tabakta kök sebzeler, taze baharatlar ve Ege otları buluşmuş (20 TL). 'Denizden, Sahilden, Karadan'daysa tereyağıyla sotelenmiş yabani sahil otlarının üstünde tatlı karides var, en tepeye de gözümüzün önünde pate ekleniyor (24 TL). Favorilerimizden. Cibes otu ve türlü takviyeyle uzun uzun pişen Kuzu Tandır bütün rayihaları içine çekmiş, başka bir âleme geçmiş. Tufan Şef'in medarıiftiharını (42 TL) paylaşıyoruz. Tatlılar üç çeşit: 1. Fırın pancar dilimleri, pancar dondurması ve pancar yaprakları 2. Papatya dondurması, şevketi bostan, baharat şerbeti. 3. Gül mousse, Latin çiçekleri ve yaprakları (Her biri 18 TL). Papatya dondurmasının kendisinden de, baharat şerbetinden de, toplamının dengesinden de çok hoşlanıyor, şevketi bostanın bir tatlı malzemesi de olabilmesine şaşıyoruz. Alaçatı seferi vaatkâr başlıyor...
12 NİSAN CUMARTESİ
ÇOK TEZGÂH, AZ OT, BOL YEMEK
Bu yıl festival ciddi ciddi perşembeden başlamış. Otları tanıma ve toplama gezileri yapılmış. Yemek atölyeleri de perşembe ve cumaya yayılmış. Ama asıl şenlik cumartesi sabahı: Tezgâhlar, tezgâhlar, tezgâhlar... İnsanlar, insanlar, insanlar... Ve Allahım, o ne kalabalık! Tezgâh sayısı geçen yıla göre çok artmış. Sırf Pazaryeri Camii Meydanı değil, Değirmenaltı'na da yayılmış. Ama yağmura hasret kalındığından mı acaba, otlar azalmış. Şevketi bostan, arapsaçı, ebegümeci, karabaş... Enginar, bakla, ısırgan, çağla... Evet varlar ama geçen sene daha boldular. Bu yılki festival, daha ziyade bir panayır, büyük bir kermes gibi... Bonsai'ler de satılıyor, tişörtler de. Ezici ağırlık, amatör üreticilerin otlu ürün standlarında. Yani Egeli hanımların evde yaptığı yemeklerle dolu tezgâhlarda: Otlu börekler, yaprak sarmalar, enginar dolmalar... Naneli limonatalar... Enginardan karabaşa hatta ebegümecine, "Nasıl yani, bunun da mı reçeli oluyor" diye hayret ettiren kavanozlar... Millet büyük bir zevkle tada tada yuvarlanıyor. Yaş ortalaması yüksek. İzmir'den, Aydın'dan, Ege'nin her yanından teyzeler gelmiş. İstanbul'dan turlar kalkmış. Kafasında papatya tacıyla "Yengeee!" diye seslenen 60'lık halalarla dolu etraf. Hepsi papatya taçlı... Hepsi tazecik genç kız. Komik bir bayram havası...
13 NİSAN PAZAR
ARAPSAÇI: AŞK MI NEFRET Mİ?
Cumartesi için kalabalık mı demiştik? Köşe Kahve'nin önünden yavaş da olsa akabiliyordu halbuki insanlar. Pazar günü ise izdihamdan yürüyemiyor ve öylece ayakta durarak adım atma sırasının kendilerine gelmesini bekliyorlar! Bu arada havada yemek kokusu ve telaşı... En güzel otlu yemeği kim pişirmiş? En fazla ot çeşidini kim toplamış? İki yarışmanın da kazananları belli oluyor: Karabaş otlu macunuyla Emine Özgün ve topladığı 109 çeşit otla Anıl Taş seviniyor. Geçen sene şevketi bostandı, bu yılki festival teması arapsaçı. Diğer adıyla rezene... İngilizcesiyle, fennel... Muğla'daki adıyla anasonotu ve rakıotu ya da raziyane, rezdane, rezdene... Kastamonu'ya bakılırsa boklukotu... "Çok yüzlü bir bitkidir rezene, daha doğrusu, yanlış anlaşılmaması dileğiyle, iki yüzlü" diyor Ramis Dara (Sofralara Geldi Bahar, YKY). "Taze yapraklı dallarıyla ona arapsaçı demek çok yakışırken; tohum-meyveleri tarihten bu yana rezene adıyla anılır. Ya büyük bir aşk duyarsınız ona, ya da nefret; anasonu çağrıştıran baskın kokusu ve bu kokunun desteklediği lezzet, ortasına fazla izin vermez!"
14 NİSAN PAZARTESİ
ASMA YAPRAĞI'NDA ÇAĞLAYA DOYMAK
Alaçatı'nın en popüler lokantalarının başında, geçen yazdan beri geniş bir bahçeye de yayılan Asma Yaprağı geliyor. Ayşe Nur Mıhçı, mutfağı, milleti büyük masalarda bir araya getirmeyi seviyor. O haftaki Alaçatı pazarı ne verdiyse ona göre programladığı zeytinyağlı ağırlıklı Ege klasikleriyle yapıyor bunu. Dekorasyon dergilerinden alışık olduğumuz, eskici-antikacılarda bulacağımız alet edevatla: Renkli emaye ya da ayaklı cam tabaklar, gümüş servis kaşıkları... Cumartesi akşamı bahçe tıklım tıklım... İç baklalı enginar, çağla, balkabaklı sinkonta, çalkama... Tarçınlı Girit köfte, içi lorla doldurulmuş kabak çiçekleri ve ısırgan otu salatası en beğendiklerimizden. Yemek atölyesinin nasıl geçtiğini soruyorum Ayşe Nur Mıhçı'ya. Hep yaptığı enginarlı pilavını, pirinç yerine Siyez bulguruyla ve arapsaçıyla denemiş (Bulgurun atası sayılan, Kastamonu'nun iri taneli Siyez bulguruyla bambaşka, daha risottomsu bir havada olmuş pilav). Yanında da fıstıklı ot kavurma (yabani pırasayla çok iyi oluyor, fıstıklar da sınıf atlatıyor!)... Bu mevsimde neyi kaçırmayalım diye de soruyorum. Nisanla mayısın en bayıldığı aylar olduğunu söylüyor, tam bir 'bahar senfonisi'. Oğlak zamanı. Sultani bezelye, yabani kuşkonmaz, sakız enginar, bebek enginar, iç bakla... Çağla ve erik... Özellikle bu ikisi, yemeklere hoş bir mayhoşluk katıyor. Ve çok kısa ömrü: Çağla birkaç haftaya bitti bitiyor...
15 NİSAN SALI
TASHMAHAL VE BAHÇESİNDE AGRILIA
Alaçatı'ya son üç gidiştir TashMahal'de kalıyoruz. Ruhsar hanım zarif, sakin, insana kendini iyi hissettiren bir işletmeci. Fidan hanımsa gerçek bir reçel üstadı... Bu defa otelin sahipleriyle de tanıştık. İkisi de doktor ve çok hoş insanlar olan Ayça & Serhat Çitoğlu, ayrıca süt üreten bir çiftliğin de ortakları... Melih Tekşen'in Agrilia'sı, Alaçatı'nın en kişilikli restoran-barlarındandır. İki sezondur o da Tashmahal'in limon ağaçlı tatlı bahçesinde. Agrilia'nın mutfağı özenli, özelliklidir. Enginar Püreli Kokoreç ile Şarapta Dana Yanağı'nda akıl kalır, sırf bunlar için tekrar yol programı yapılır valla.
16 NİSAN ÇARŞAMBA
ALANCHA'DA ACAYİP BİR DENEYİM
Alaçatı'daki en sıra dışı yemek tecrübesi, şüphesiz ki Alancha'daki... Burası Barbun'dan tanıdığımız Kemal Demirasal'ın; tepede, Alaçatı'ya hâkim bir noktada geçen yıl açtığı, Türkiye'de bir benzeri olmayan restoranı. Sadece yöresel malzemelerin kullanıldığı deneysel mutfağı... Hatta performans merkezi de diyebiliriz! Alancha'yı google'ladığınızda, karşınıza çıkan sitesi Martha Medeiros'un bir şiiriyle açılıyor: "Yavaş yavaş ölürler / Seyahat etmeyenler / Yavaş yavaş ölürler / Okumayanlar, müzik dinlemeyenler / Vicdanlarında hoşgörüyü barındırmayanlar // Yavaş yavaş ölürler / Alışkanlıklarına esir olanlar / Her gün aynı yolları yürüyenler / Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler..." Mekânın felsefesini iyi veren bir şiir bu... Alışkanlıklarının esiri olmayanlar için başka bir yol/yön zira burası, ezber çalkalayan bir heyecan... Demirasal'la evvelki yıl yaptığım röpte "Sizi dünyada istediğiniz bir yere ışınlayıp üç saatte de geri getireceğiz, nereden e yemek isterdiniz?" diye sorduğumda "Tekrar ve tekrar Noma" demişti. Alancha'nın baş aktörlerinden biri Danimarka'daki ünlü Noma'da çalışmış olan Deniz Temel. Taze zihinli, kimi MSA'lı genç bir takım zaten mutfağın tamamı. Kapıda karşılıyor, giderken de hep birlikte kapıda yolcu ediyorlar. 'Macera' boyunca her birt abakla beraber biri gelip o tabağın muhteviyatını kısaca anlatıyor. Ot festivali vesilesiyle üç günlük bir menü tasarlamışlar 'Floral Abstraction' diye; onu tadıyoruz: Önce ekşi maya ekmeğin yanında bir 'taş'ın üstüne dizili 'atıştırmalıklar' geliyor: Nefis bir tuzlu tereyağın yanı sıra yabani ot pate, füme et ve yeşil mayonez, Latin çiçeği ve Ege otları , marul kalbi ve yeşillik tohumları... Estetik ve lezzetten ruhunuz gıdıklanıyor. Hepsi ikişer lokmalık bir tören sonra: Limon selvi çorba... Asma yaprağı ve tartar... Şevketi bostan, köy yumurtası ve çiçekler (Nasıl da başka bir lige yükselmiş 'şevket'! İstiridye mantarıyla et arası bir şey olmuş!)... Çiğ tatlar ve baharatlar (Levrek, kabak ve yeşil soğan kremasının beraberliği, başyapıt!)... Kuşkonmaz ve çağla badem turşusu... Uykuluk, Ege otları marmelat (Risk diye buna denir; reçelli bir uykulukla karşı karşıyayız!)... Papatya sapı ve levrek... Tabaklar, çanaklar, kaseler, taşlar, içinden tadılanlardan rol çalıyor adeta; öyle etkileyici bir sunum ve kap kacak kullanımı... Hepsi tasarlanıp yaptırılmış. Tatlı olarak karadutlu ıtır otu dondurma, ilginç bir tahin pekmez yorumu, otlu macaron, otlu krokan, çikolataya batmış ot sapları ve yapraklarla final. Bunların tamamına (Ot festivali dışında gittiğinizde de yaklaşık 20 çeşitlik tadım menüsüne) kişi başı 155 TL ödeniyor. İçeceklere bağlı olarak ('Cooktail' dedikleri kokteyller, özellikle Füme pek hoş) hesap yükseliyor. Pahalı mı? Pahalı. Türkiye'de verdiğimiz en yüksek hesaplardan birini verdik mi? Verdik. Ama asla kazık bir restoran dyiip geçemeyiz Alancha'ya. Esaslı bir şölen, tören, serüven sunuyor sahiden de...