13 TEMMUZ CUMARTESİ
MAÇA KIZI KALDIRIR, EMİNÖNÜ'NE GEÇMİŞ OLSUN: LAHMACUN + KOLA = 36 TL
Geçen yazın bir numaralı yeme-içme polemiği buydu: Bodrum Maça Kızı'nda lahmacunla ayranın 50 TL olması üstünden, artık nasıl hesaplar, ne tür nifaklar vardı ise, köşeler arası bir hesaplaşma da yaşanmıştı. Lahmacunla ayranın 50 TL olması ilk bakışta akıl almaz görünüyordu; 'köpürt köpürtebildiğin kadar'dı. Ama öte yandan da şöyleydi: Söz konusu lahmacun, bildiğimiz ebat ve muhteviyatın dışında, ince şeritler halinde kesilmiş bonfileli Turkish Pizza'ydı, fiyatı da 34 TL'ydi. Yazmıştım o günlerde; benzerleri İstanbul'un zincir kafelerinde 22-36 TL arasında fiyatlandırılıyordu. Ayran da standart kutu ayran değildi. Ortam, Türkiye'nin en gusto sahibi sofralarından biriydi (Maça Kızı'nın hele ki öğlen büfeleri, lezzetlere yataklık eden çanak çömlekle de parmaklarınızı yedirir. Zeytinyağlılarda, salatalarda hep küçük numaralar vardır, yerleştirme de dekorasyon dergisi tadındadır). Tam bir yıl geçmişken bu polemiği hatırlatan, SABAH'ın ekonomi sayfasındaki bir haber oldu: "Bodrum değil Eminönü! Lahmacun + kola = 36 TL" Gezi olayları sonrasında turistsizlikten panikleyen Tarihi Yarımada esnafı coşmuş: Masaya sormadan bırakılan ve dokunulmayan garnitüre 9 TL keser olmuş! Bu yaz belli ki fatura bize çıkıyor: Gezi'den ve Ramazan'dan dolayı sezonun kısalmasının hesabı bizden soruluyor. Kuzey Ege'de bile her yer zıvanadan çıkmış durumda. Geçen yıl kaldığımız makul tesisler şaha kalkmış, tuvaletsiz salaş balık lokantaları maşallah Nusr-Et olmuş! Halbuki dikkat etmek lazım: Maça Kızı'nda lahmacun artı ayrana 50 TL vermeye hazır bir sürü insan bulunur, o lahmacunla o ayranın icabında 50 TL'yi hak ettiği bile söylenebilir. Buna karşılık Eminönü'nde lahmacun artı ayrana 36 TL anca bir kere verilir. Sonra da "Amma kazıklıyor bunlar bizi utanmadan" diye homurdanılır, sofraya konan garnitürden ayrıca para alınmasına sinirlenilir, "masa açma ücreti" 3.5 TL kafaya takılır. Kazıklanmanın da bir adabı vardır!
14 TEMMUZ PAZAR
GÖNÜL PAKSOY'DAN İFTAR DAVETİ İNCELİKLERİ
Gazetelerin alışveriş ekleri genellikle okunmadan bir kenara konur, bense hep bakarım onlara. Karşılığını da alırım! Bu defa Sabah Keyifli Alışveriş'in içine gömülmüş bir cevherle karşılaştım. Melis Çalapkulu; Gönül Paksoy'la, Vedat Başaran'la, Osman Serim'le konuşup iftar davetlerine dair tüyolar almış. Davet sofrası dendiğinde, bana sözlük karşılığı gibi gelen Gönül Hanım, "Ramazan daha sadelik isteyen bir ay," diyor, "Bütün gün nefsine hakim ol, sonra kıtlıktan çıkmış gibi sofra hazırla, uyuyor mu?" Hurma ve zeytin, iftar sofrasının olmazsa olmazları; düşen kan şekerini ve kaybedilen tuzu yerine koyuyor bu ikisi. Sonra çok sıcak olmayan bir çorba... Siz et yemeseniz bile, davetliler için bir et yemeği... Mideyi rahatlatması için mutlaka salata... Bir sebze yemeği, illa bir börek veya pilav... Ve hoşaf... Ama hep ufak ufak, küçük dilimler, minik kaşıklar, tek atımlık lokmalar halinde... Osmanlı'da nasıl sade ve ölçülü yendiğini anlatıyor sonra Gönül Paksoy. Fatih'in sofrasında sıklıkla, tavuk suyuyla yapılmış sarı erikli pirinç çorbası olurmuş. Günün her öğününde tek kap yemek yermiş o. İftar davetlerinde bin türlü şey bulunuyor tabii ama orada da doymak değil, tatmak esas. İkinci lokmayı almak hafiften ayıp hatta... Bugüne bağlayıp açık büfelerdeki tepeleme meselesine geliyor sonra Paksoy.
CACIKLI BALIK, KARPUZLU ET
Bu açık büfe açlığı enteresan bir şey; Ramazan ya da değil, fark etmiyor. İftar ya da brunch, değişmiyor. Defalarca kalkma hakkı varken, sanki tek bir sefer ve saniyelerle sınırlanmış gibi düşünmeden, tartmadan, gözü doymadan... O ona uyar mıymış, bu buna sürünür müymüş dert etmeden... Vıcık kuleler yaratılıyor tabaklarda. Onun suyu bununkine karışıyor, balık üstüne cacık geliyor. Arsız ve azman tabakların bitirilememesi ayrı, tatları birbirine karışmış o yemeklere nasıl tahammül ediliyor? Millet evinde ne yiyor, neyin tadını nasıl alıyor, insan tırsıyor.
SARMISAKLI EKMEK ENDİŞE VERİCİ
Gazetelerin ekleri Ramazan boyunca yemek tarifleriyle dolu, Ramazan sofralarına 'layık' iftar ve sahur seçenekleri sıralanıyor. Ama yani olacak var, olmayacak var... Birkaç yıl önce komik bir skandal yaşanmıştı: Ramazan menüsündeki ete kırmızı şarap konması öneriliyordu, finaldeki tatlıda da bolca likör vardı! O kadar değil ama bu hafta da pastırmalı kuru fasulye ve fırında sarmısaklı ekmek seçenekleri endişe vericiydi. Gün içinde susuzluktan ağlatmasına mı yanayım, ertesi gün çıkacak kokusuna mı? Yapmayın. Acıyın vatandaşa!
15 TEMMUZ PAZARTESİ
CUMHURİYET'İN DÖNERİNİ TADAN, BAYRAMOĞLU'NUN SEMTİNE UĞRAMAZ!
Edremit'teki Cumhuriyet Lokantası, geçen yazdan beri zihnimizi meşgul ediyordu: Gün gelse de o eşsiz dönerle vuslat hasıl olsa! Kış ortasında da gıdıklayan bir tesadüfle karşılaşmıştık: Mevlana'nın baş aşçısı Ateşbaz-ı Veli adına verilen Mutfak Kültürü Ödülleri içinde, Cumhuriyet Lokantası'nın ödülünü vermek bana kısmet olmuştu! Burası, adını tam da Cumhuriyet'in kuruluşuyla beraber alan, kalburüstü bir esnaf lokantası... 1954'ten beri şu anda bulunduğu yerde, ilk belediye binasında... Sadece burada yemek için üşenmeyip Edremit'e gideceğini söyleyenler var. Ben de yolumu değiştiririm doğrusu. Günün tencere yemekleri resim gibi ama büyük bir ikilem yaşanıyor içeride: Onlardan mı seçilecek, yoksa dönere mi teslim olunacak? "Nasıl bu kadar iyi olabiliyor ki?" diye sorduran bir döner çünkü karşımızdaki. Üstüne kızgın tereyağı gezdiriliyor ve dili-damağı başka bir evrene uçuruyor. İstanbul'da çok yerde döner yemişliğimiz var; buradaki Borsa'nınkinden bile yukarıda. İstanbullular, Cumhuriyet Lokantası'nın dönerini bilse, yine de Kavacık'taki Bayramoğlu'na, Maltepe'deki Ali Usta'ya hücum eder mi? Düşük ihtimal. Çok düşük.
16 TEMMUZ SALI
BALİ BEY DÖNERCİ AÇIYOR KÂMRAN DA FONDANCI AÇSIN BARİ!
Burak Özçivit, dönerci açıyormuş. Sevgilisi Ceylan Çapa'nın yeme içme ve eğlence piri amcası İzzet Çapa'nın himayesinde diyelim: Çapa'nın önümüzdeki aylarda Trump Towers'da kuracağı Trump Cadde'nin içinde olacakmış bu yeni dönerci dükkanı. Adı ne peki? Bali Bey! Muhteşem Yüzyıl'ın Bali Bey'inin aynı adlı dönercisi tutar mı? Tutar bence. Hem dizinin ve karakterin gazıyla, hem de mesela bir kurabiyeci için değil ama bir dönerci için gayet uygun isim. İzzet Çapa'nın City's Mahalle'de açtığı Yanar Döner de şahane bir ada sahipti ama soslar biraz fazla alengirliydi. Döneri daha net istiyor insan. Et birinci sınıf olsun, fuzuli ekstralarla tadı değişmesin, lüzumsuz süs olmasın. Evet, döner süs kaldırmaz ama fondan, kaldırır! Fondan dediğimiz, naneli, vişneli, çilekli, çikolatalı vs, türlü çeşit ve süste şekerleme zaten. Ve Bali Bey dönercisinin yanında, insan bekliyor doğrusu: Bir de Kâmran fondancısı! Burak Özçivit yeni sezonda Çalıkuşu'nun Kâmran'ına hayat vereceğine göre, fondan da bu eserde en az Kâmran ve Feride kadar güçlü bir karakter sayılabileceğine göre, tam vaktidir. İzzet Çapa, duy sesimi!
17 TEMMUZ ÇARŞAMBA
HO! HO! HO Şİ MİN! İKİ, ÜÇ, DAHA FAZLA MEKDANILDZ!
Şahitlik etmediyseniz de filmlerden, kitaplardan bilirsiniz: Vietnam, çok kayıplar verdi ama komutan Ho Chi Minh liderliğinde sonuçta yendi Amerika'yı. Dünyadaki solcular da daha fazla Vietnam olsun, Amerika daha fazla yenilsin, kaybetsin manasında, ABD'ye karşı direnin minvalli sloganlar üretti. Türkiye'de mesela şöyle deniyordu: "Ho! Ho! Ho Chi Minh! / İki, üç, daha fazla Vietnam / Ernesto'ya bin selam!" (Ernesto dedikleri de Che Guevara tabii) Şimdi ironiye bakar mısınız: Onca savaş, onca kayıp, onca trajedi, onca vahim olay... Ve sonra "Günaydın Amerika'yı Amerika yapan markalar!" Starbucks, Pizza Hut ve Subway'den sonra, şimdi de Vietnam'da ilk McDonald's açılıyor! Hem de ABD'nin bu simge markası, adını ünlü komutandan alan Ho Chi Minh şehrinde açılıyor! Başbakanın damadı olan ve gençliğinde ABD'deki ilk işi bir McDonald's şubesinde çalışmak olan Henry Nguyen tarafından açılıyor! Zincirin ilk şubesi bu, devamı da gelecekmiş. "Ho! Ho! Ho Chi Minh! / İki, üç, daha fazla Vietnam"dan, "İki, üç, daha fazla McDonald's"a yani... Vay be! İroninin böylesi...
18 TEMMUZ PERŞEMBE
PİDENİN GÜCÜ KIZILAY'A BAĞIŞ YAPTIRIR
Pidenin mutlak bir gücü var. Pide, her şeye kâdir! İnsanı yoldan çıkartır, bazen de yola sokar. O susamlı pideden kalp şeklinde bir lokmanın kesilmiş olduğu fotoğraf mesela, göz teması sağladığı bir sürü kişiye 2868'i tuşlatır. Türk Kızılayı, "Bazı şeyler gönülden kopmalı" sloganıyla ilan vermiş. Tırnaklarını yemiş bir çocuk, göğsünde bir pide tutuyor. Çocuğun tam kalbine denk gelen yerde, pideden kalp şeklinde bir lokma kesilmiş. "Ramazan ayı, paylaşma ayı" diyor reklam. "Sevgi ve şefkatinizi patlaşmanızı bekleyen çok sayıda insan var. Şimdi siz de 2868'e mesaj yollayın, Türk Kızılayı'na 5 TL bağışta bulunarak ihtiyaç sahiplerine yardım elinizi uzatın." Yapın.
19 TEMMUZ CUMA
BUNLARI DA ANMADAN HAFTAYI BİTİREMEYİZ
Bunları da yazacaktım ama yer kalmadı: 1. Bir yandan Boynerli, Sabancılı iş âlemi, bir yandan çift Kenanlı (Beren Saat + Kenan Doğulu & Kenan İmirzalıoğlu + sevgilisi) şöhretler, Ayvalık/ Cunda rüzgarıdır esiyor. Bu noktada tek isim verecek olursam, Bay Nihat derim. Karanfilli keçi peyniri (ızgara) ve tarçınlı kelle peyniri (güveçte) derim. Sonrası Allah kerim! 2. ABD'deki araştırmada Pringles gibi patates cipslerinin içeriğindeki akrilamid maddesi nedeniyle kansere yol açtığı belirlenmiş. Pringles'la ilk aşka düşüşümü hatırlıyorum: Londra, 1998. 15 yılda yemek alışkanlıklarımız amma değişti. 3. İngiliz gazeteci- yazar Imogen Edwards- Jones'un Restaurant Babylon kitabından mutfağın pis sırları... Bunu birkaç cümleyle buraya hapsedemeyiz, en iyisi haftaya kadar donduralım!