Balzac, "Şöhret uzaktan güneş gibi parlak ve ısıtıcı, yaklaştınız mı bir dağ tepesi kadar soğuktur" demiş. Bu dünya içinde gördüklerimizin, gördüğümüz gibi olmadığını, yani göz kamaştırmadığını bundan daha güzel anlatan bir cümle olamaz. Aysun Kayacı, televizyonda babası ile ilgili geçmiş kötü anılarını anlatırken, "Parayı bulmuş, manken olmuş, babasını sokağa atmış gibi görünüyorum" dedi. Evet, öyle görünüyordu. Medya da dahil olmak üzere her kesimden insan Aysun'a şımarık kız olarak bakıyordu. (Bu arada benim ona destek olan yazılarım ise bir türlü anlaşılamıyordu.) Açıkça söylemek gerekirse, kimse onun nereden nereye geldiğini, yaşadığı değişimi görmedi, görmek istemedi. Çünkü ortada çok daha iştah açıcı bir hikaye var; artık çıktığı kabuğu beğenmeyen bir kız ve maddi zorluklar içinde yaşayan bir baba... Tam bir Kemalettin Tuğcu hikayesi... Neler söylüyor Aysun: "Beni, annemi ve ablamı feci şekilde dövüyordu. O zaman 13 yaşındaydım. O adamın elinden, aldığımız dayak raporları sayesinde kurtulabildik. Ondan ve bize yaptığı rezil şeylerden dolayı çok utanıyorum. Sesini duyunca, resmini görünce 13 yaşındaki kabuslarım geri geliyor. Bu adam hayatımızı mahvetti. Benim için o kan, şiddet ve gözyaşından başka bir şey değil..." Aysun unutmak istiyor. Ama o kaçmak isteyince hayat üstüne üstüne geliyor. Birileri bundan bir şeyler kazanmaya çalışıyor. Şimdi herkese sormak lazım; bu travmatik hikayeyi bu kadar sömürmek niye? Üç kuruşluk reklam için mi? Kendi başınıza böyle bir şey gelmeden Aysun'u anlayamaz mısınız?